10.SINIF ÇAĞDAŞ TÜRK RESİM SANATI

 

 

...........  ANADOLU LİSESİ

GÖRSEL SANATLAR DERSİ ETKİNLİK PLANI

                                                                           

DERS

Görsel Sanatlar

ÜNİTE

10.1. Sanat Eleştrisi Ve Estetik 

KONU

10.1.3. Çağdaş Türk Resim Sanatı        

KAZANIMLAR

10.1.3.1. Çağdaş Türk resminin erken dönem gelişimini açıklar.
10.1.3.2. Çağdaş Türk resminin grup ve temsilcilerini tanır.
10.1.3.3. Çağdaş Türk ressamlarını ve eserlerini tanır.
10.1.3.4. 1950 sonrası Türk resminde bireysel eğilimlerin oluşmasındaki etkenleri açıklar.
10.1.3.5. Türk resminde, İstiklal Savaşı’nı konu alan ressamları ve bu ressamların eserlerini tanır.

SINIF

10

SÜRE

10 saat

ARAÇ VE GEREÇLER

MEB MEGEP İnternet sayfası, Genel Ağ

YÖNTEM VE TEKNİKLER

Anlatım, soru-cevap, sanat eseri inceleme, tartışma, araştırma

DERS HAZIRLIK

Çağdaş Türk resim sanatı sanatçıları kimlerdir?
Bu dersten sonra çağdaş Türk resminin erken dönem gelişimini, grup ve temsilcilerini, çağdaş Türk ressamlarını ve eserlerini, 1950 sonrası Türk resminde bireysel eğilimlerin oluşmasındaki etkenleri ve İstiklal Savaşı’nı konu alan ressam­ları ve bu ressamların eserlerini tanıyacaksınız.
Çağdaş Türk resminin öncü res­samlarından Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran, Mihri Müşfik, Hale Asaf, Turgut Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Zeki Faik İzer, Ferruh Başağa, Burhan Doğançay, Neşe Erdok, Şükri­ye Dikmen, Sabri Berkel, Nuri İyem, Turan Erol, Ahmet Yakupoğlu ve Süleyman Saim Tekcan’ın sanat üslupları ve eserleri hakkında araştırma yaparak bu planı inceleyerek dese katılım sağlayınız.. Bu sanat­çıların eserlerini inceleyiniz. 

ETKİNLİK SÜRECİ

1. Çağdaş Türk Resminin Erken Dönem Gelişimi

“Türk resim sanatında XVIII. yüzyıla kadar temeli Türk-İslam geleneğinden gelen min­yatür sanatının hâkim olduğu görülmektedir. XIX. yüzyıl başlarından itibaren köklü bir deği­şim başlamış ve yoğunlaşan Batılılaşma hareketleri resim alanında da etkili olmuştur. XIX. yüzyıl sonlarına gelindiğinde ise Batılı anlamda tuval resmine geçiş başlamıştır. Bu dönemde, Avrupa’da eğitim gören Türk ressamlar (Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza -Hoca Ali Rıza o dönemde çıkan kolera salgınından dolayı Avrupa’ya gidememiştir- Hikmet Onat ve Nazmi Ziya Güran) bu gelişmeye öncülük etmişlerdir.

XIX. yy.ın son döneminde resim eğitimi için ilk kez Avrupa’ya gönderilen Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa, Nazmi Ziya Güran ve Hikmet Onat gibi ressamlar; Türk resim sanatının gelecekteki sanat üsluplarını, dönemin sanatsal özelliklerini ve altyapısını oluşturmuşlardır.
       Türk resim sanatında Batılı anlamda bir üslup oluşturan ilk kuşak sanatçıları arasında Os­man Hamdi Bey ve Şeker Ahmet Paşa gelir. Osman Hamdi Bey, Türk resminde Batılı anlamda figürü ilk olarak kullanan sanatçıdır. Şeker Ahmet Paşa ise resimlerinde ormanlar, meyveler, çi­çekler, geyikler, koyun sürüleri ve çoban köpekleri gibi konuları işlemiştir. Osman Hamdi Bey resimde “konuya”, Şeker Ahmet Paşa özellikle “kompozisyona” önem verir. Hoca Ali Rıza, başta Üsküdar sokakları olmak üzere İstanbul ve çevresine özgü görüntüleri işleyen manzara resimleri ile tanınır.

1.1. Osman Hamdi Bey (1842-1910)

Osman Hamdi Bey, Sadrazam İbrahim Ethem Paşa’nın oğludur. 1860’ta hukuk öğrenimi için Paris’e gitmiştir. Bunun yanı sıra Paris’teyken aralarında Jean-Leon Gerome’un [Jan-Leon Cerom (1824-1904)] da bulunduğu dönemin ünlü ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi almıştır. Osman Hamdi Bey, Batı terbiyesiyle yetişen ancak içinde bulun­duğu kültürden uzaklaşmadan bunu yansıtabilen döneminin en önemli ressamlarından biridir. Sanat alanındaki çalışmalarının yanı sıra arkeoloji alanında da birçok çalışmaya katılmıştır, hatta Türkiye’deki ilk Türk müzesinin kurucusudur. 1881’de Müze-i Hümayuna (İmparatorluk Müzesi) atanmasıyla Türk müzeciliğinin parlak dönemi başlamıştır. 1883 yılında Güzel Sa­natlar Akademisi Sanayiinefise Mektebini ve İstanbul Arkeoloji Müzesini kurmuş ve buranın müdürlüğünü yapmıştır. Osman Hamdi Bey Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda’da arkeolojik ka­zılar yapmıştır. Yaptığı kazılarla ilk Türk arkeoloğu unvanını almıştır. Türkiye’de ilk bilimsel Türk kazıları ve çağdaş müzecilik anlayışı onunla başlamıştır. Bu çalışmalarından dolayı Türk müzeciliğinin modern anlamda kurucusu olarak kabul edilmiştir.

  Görsel 1.97: “Gezintide Kadınlar”, 1887, Osman Hamdi Bey, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

Osman Hamdi Bey ressam olarak önemli eserler vermiştir. Resimlerinde Paris’te bulun­duğu dönem eğitim aldığı Jean-Leon Gerome ve Gustave Boulanger’ın [Gustav Balıncır (1824- 1888)] etkileri ve oryantalist etkiler görülür. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kul­lanan ressamdır. Resimlerinde mimari ögeler, çinili panolar, halılar, süslemeli objeler, örtüler, kandiller, rahleler, türbe mekânları, hat levhaları, aile portreleri ve insan figürleri kullanmış­tır. Osmanlı kadınının iç ve dış mekânlardaki yaşayışını resmetmiştir (Görsel 1.97). Doğu-Batı, inanç-aşk ve yaşam-ölüm gibi ikilemlerin izini sürmüştür. Batılı anlayışla figürlü resmin ilk temsil­cisi olan Osman Hamdi Bey XIX. yy.ın son döneminde, sanat ve kültür alanında yenileşme ve Batılılaşma hareketinin öncüsü olmuştur.
Önemli eserleri “Kaplumbağa Terbiyecisi”, “Arzuhâlci”, “Kur’an Okuyan Hoca”, “Silah Tüccarı”, “Leylak Toplayan Kız”, “Şehzadebaşı Camisi Avlusunda Kadınlar”, “Feraceli Kadın­lar”, “Mimozalı Kadın” , “Ab-ı Hayat Çeşmesi” ve “Mihrap” adlı tablolarıdır.

 

1.2. Şeker Ahmet Paşa (1841-1907)

Türk tarihinde kendi adına resim sergisi açan ilk ressam olan Şeker Ahmet Paşa, natür­mort ve manzara resimleri ile ünlüdür. 1841 yılında, Üsküdar’da doğan Şeker Ahmet Paşa’nın gerçek adı Ahmet Ali’dir. Çocukluk hayatını İstanbul’da geçiren Ahmet Paşa, 1885 yılında tıp eğitimi görmek için başladığı Tıbbiye Mektebindeki tahsilini yarıda bırakarak Harbiye Mekte­bine geçti.
Şeker Ahmet Paşa’nın Tıbbiye yıllarında başladığı ve Harbiyede de devam ettirdiği re­sim hayatı, Sultan Abdülaziz’in dikkatini çekti. 1863 yılında bizzat Sultan tarafından Paris’e resim eğitimi almaya gönderildi. Paris’te, Boulanger ve Gerome atölyelerinde çalıştığı zaman diliminde Camille Corot [Kamil Koro (1796-1875)], Gustave Coubert [Gustav Kurbe (1877- 1919)] ve Charles-François Daubigny [Çarls-Françua Dobıniy(1817-1878)] gibi ünlü ressam­lardan etkilendi. Ahmet Paşa, 1869 yılında Paris’te açtığı ve yağlı boya çalışmalarının yanı sıra Abdülaziz’in kara kalem bir portresini de içeren sergi açtı ve mezun oldu.


Görsel 1.98: "Ormanda Koyun Sürüsü",?, Şeker Ahmet Paşa, 90x130 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

Şeker Ahmet Paşa, Fransız-Alman Harbi’nin başlaması ile 1871’de Osmanlı ülkesine geri döndü. 27 Nisan 1873 tarihinde Osmanlıdaki ilk resim sergisini açtı. Bu sergi, o döneme ka­dar Osmanlıda dinsel motiflerden öteye geçememiş resim sanatının ilk Batılılaşma örneklerin­den biridir. Şeker Ahmet Paşa’nın empresyonist üslubu, modern resim sanatı ve akımlarının da Osmanlıda başlamasına öncülük etmiştir. Şeker Ahmet Paşa; eserlerinde empresyonist üslupla manzara, hayvan resimleri gibi konuları işlemiş ve insan figürleri yapmaktan uzak durmuştur. Şeker Ahmet Paşa’nın ustalığını gösterdiği alan, natürmort resimlerdir. Avrupa modern sana­tında olduğu gibi paletinden siyahı çıkarmış ve tayf renklerini kullanmıştır. Genellikle bir doğa parçası önünde anlık görüntüleri resmetmiştir. Resimlerinin önemli bir bölümü; İstanbul Resim Heykel Müzesi, Ankara Resim Heykel Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi ile bazı özel koleksiyon­larda bulunmaktadır.
Önemli eserleri “Geyikli Peyzaj”, “Bursa’da Bir Orman”, “Karpuzlu Natürmort”, “Talim Yapan Erler” ve “Ormanda Koyun Sürüsü”dür (Görsel 1.98).

 

1.3. Hoca Ali Rıza (1857-1930) 

Süvari Binbaşısı Mehmed Rüşdi Bey’in oğludur. Türk manzara resmine çağdaş boyutlar kazandıran ressamdır. Asker Ressamlar adıyla anılan grubun üçüncü kuşak temsilcilerinden­dir. 1879’da girdiği Askerî Rüştiyede arkadaşları ile birlikte bir “resim atölyesi” açılmasına önayak oldu. Burada Osman Nuri Paşa ve Süleyman Seyyit gibi dönemin ünlü ressamlarından ders aldı. 1884’te Harbiye Mektebinden mezun olduktan sonra aynı okulda 30 yıl öğretmen­lik yaptı. Birçok asker ressamın yetişmesine katkıda bulundu. Ayrıca İnas (Kız) Sanayiinefise Mektebi ile Çamlıca ve Üsküdar Kız Liselerinde de öğretmenlik yaptı. 1909’da kurulan Os­manlı Ressamlar Cemiyetinin bir süre başkanlığını yaptı. Cemiyetin yayımladığı dergiye döne­min diğer önemli ressamları ile yazılar yazdı. Hoca Ali Rıza, öğretmenliği sırasında hazırladığı taslak defterine doğadan ya da zihinden birçok kara kalem çizim yaptı. Bu çizimler, o dönemde canlı modelden çalışma olanağından yoksun öğrenciler için örnek oluşturuyordu. Kara kalemin yanı sıra sulu, guaj ve yağlı boya ile çok sayıda manzara resmi yaptı. Bu resimlerinin çoğunda doğayı, Üsküdar’ın eski sokaklarını, ahşap evleri, çeşme ve mezarlıkları işledi. Çok sayıda da ev içi çizimi yaptı.

 
Görsel 1.99: "Peyzaj", ?, Hoca Ali Rıza, 42,6x62 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

Doğaya büyük bir içtenlikle bağlı olan Hoca Ali Rıza, yaptığı durgun ve dingin manzara­larla bir anlamda kendi adıyla anılan bir okul oluşturmuştur. Manzaralarında önceki kuşaklarda izlenen minyatür benzeri etkiler görülmez. Daha çok açık hava ressamlarının kullandığı say­dam renklerden yararlanmış, koyu renklerden uzaklaşarak açık ve ışıltılı renkleri tercih etmiştir. İzlenimcileri anımsatan bir paleti vardır. Işıklı alanları turuncumsu sarı, gölgeleri ise morla renklendirmiştir (Görsel 1.99).

Hoca Ali Rıza’nın tek toplu sergisi ölümünden üç yıl sonra Eminönü Halkevinde açıldı. 1958’de Ankara’da, 1960’ta da İstanbul Belediyesi Şehir Galerisi’nde bazı yapıtları sergilendi. İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunan yapıtları arasında “Üsküdar’dan”, “Fe­nerli Sokak Üsküdar” ve “Ağaçlar Arasında Ağıl” sayılabilir. Eserleri Millî Kütüphanede ve çeşitli müzelerde yer alır.

 

1.4. Hikmet Onat (1882-1977)

1882 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Sanayiinefise Mektebinde okudu. 1910 yılında resim üzerine açılan bir yarışmayı kazanarak Paris Güzel Sanatlar Akademisinde, Fernand Cor­mon [Fernand Kormon (1845-1924)] Atölyesinde dört yıl çalıştı. I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine yurda döndü ve Nişantaşı Sultaniyesinde öğretmenlik yapmaya başladı. Osmanlı Res­samlar Cemiyeti ve kurucuları arasında yer aldı. 1917’de Viyana ve Berlin’deki Savaş Resim­leri Sergisi’ne katıldı. Hikmet Onat ilki 1969’da Ankara’da, ikincisi 1977’de ölümünden birkaç ay önce İstanbul’da olmak üzere iki kişisel sergi açtı. 34 ve 35. Devlet Resim Heykel Sergisi’n­de ödül kazandı. Kişiliği genellikle manzara resimlerinde beliren sanatçı, yaşamı boyunca re­simde izlenimciliğe bağlı kaldı. Çoğunlukla İstanbul’un deniz ve kır görünümlerini tercih etti. Geniş ve enli tuş bireşimlerinden oluşan biçimi ile bir İstanbul portrecisi olarak anılır. Hikmet Onat, çağdaş resim sanatında üretken bir manzara ressamı olarak da tanınır. İstanbul’a dönü­şünde ilk yaptığı resim Beşiktaş kıyısındaki sandallardı. Mavna ve yelkenlilerin sulara vurmuş yansımalarını, Boğaz’ı ve Haliç’i, sandal kümeleriyle süslü kıyıları, geriye doğru uzaklaştıkça grileşen ve morlaşan bağ ve bahçe görünümlerini tablolarına geçirdi. Türk resminde Hoca Ali Rıza’nın yoğun biçimde başlattığı doğa ve İstanbul sevgisini tablolarına yansıttı (Görsel 1.100).


Görsel 1.100: "Sultanahmet’e Bakış", 1963, Hikmet Onat, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 
Resim ve Heykel Müzesi, İstanbul 

Açık hava ressamı olan Onat’ın portreleri, figürleri ve birkaç figürü bir araya getiren düzenlemeleri azdır. Geniş fırça tuşları ile, sarı, yeşil, kahverengi ve mavi tonlarının uyumlu dengesini yakaladı. Kendine özgü bir resim türünün doğa sevgisi ile bütünleşen örneklerini verdi. İlk ve son sergisini ölümünden birkaç ay önce açtı.
Empresyonist akımın Türkiye’deki temsilcilerinden olan Hikmet Onat, Türk resim tarihi­nin büyük ustalarındandır. Sanat hayatında bir kere sergi açabildi. Bunun nedenleri şu şekilde açıklanabilir: Hikmet Onat alçak gönüllü, son derece mütevazı bir kişiydi. Gösterişi ve reklamı sevmeyen bir sanatkârdı. Hikmet Onat çok az fakat öz konuşurdu. İçine kapanıklığı nedeni ile kendisini toplumun gürültülü yaşamından uzak tutardı. Hikmet Onat 16 Mart 1977’de, İstan­bul’da öldü.

Önemli eserleri “Siperde Mektup Okuyan Askerler”, “Salacak’ta Kayıklar” ve “Kız Ku­lesi”, “Peyzaj”, “Büyükdere”, “Büyükada”, “Dilburnu”, “Manolyalar”, “Çengelköy”, “Onat Tekneleri”, “Topkapı Sarayı” ve “İstanbul Peyzajları”dır.

 

1.5. Nazmi Ziya Güran (1881-1937)

Nazmi Ziya Güran, 1881 yılında İstanbul Aksaray’da doğdu. Güran, Hoca Ali Rıza ile tanışarak ondan resim dersleri aldı ve sanat görüşünü de bu sayede oluşturdu. 1902 yılında ha­yalini kurduğu Sanayiinefise Mektebine kaydını yaptırdı.
Nazmi Ziya’nin Paris öncesi resimlerindeki etki, empresyonist bir etki değil Hoca Ali Rı­za’nın etkisidir. 1905 yılında Paul Signac [Pol Signah (1863-1935)] İstanbul’a geldi. Şeker Ahmet Paşa’nın konuğu olan puantilist (noktacı) ressam Signac ile tanışan Nazmi Ziya, bu sanatçıdan çok etkilendi. 1908’de Paris’e gitti. Académie Julian’da (Akademi Culyın) Marcel Baschet [Mar­sel Başet (1962-1941)] ve Lionel Royer’ın [Laynıl Royır (1852-1926)] hocalık yaptığı atölyeye devam etti. Fernand Cormon’un [Fernand Korm (1845-1924)] Atölyesinde de 1913’e kadar ça­lıştı. Nazmi Ziya’nın Paris yıllarında, en ünlü empresyonist sanatçı Claude Monet’ydi [Klod Mone (1840-1926)]. Monet, resimlerinde boyayı tüpten çıktığı gibi kullanarak değişen ışık kaynağı altında günün değişik saatlerinde nesnelerin görünümlerini seri fırça vuruşlarıyla ya­kalamaya çalışmıştır. Monet’nin bu üslubu Nazmi Ziya’nın dikkatini çekmiştir. Nazmi Ziya da aynen Monet gibi manzaralarında günün, haftanın, ayın, yılın belirli günlerini, saatlerini, ışıklarını kullandı ve bunlardan diziler oluşturdu. Nazmi Ziya’nın neredeyse tüm resimlerinde gözlenen buğu, durgun denizler, uzak ağaçlar ve hüzünlü yüzler Ahmet Haşim ve Yahya Kemal şiirlerinden pek çok dizeyi de çağrıştırır. Sanayiinefise Mektebinde öğretmenlik yaptı. Sanat tarihinde 1914 Kuşağı sanatçıları olarak anılan ressamların arasında, izlenimciliği resimlerinde en yetkin şekilde uygulayan kişi olarak Nazmi Ziya Güran gösterilebilir.
Nazmi Ziya’nın Fransa dönüşünde yaptığı “Şezlongda Pembeli Kadın” tablosu Claude Monet’nin ilk dönem resimlerini anımsatır. Tabloda önce doğayı çalıştığı, sonradan poz ver­dirilen kadının yüzü belirsiz olsa da eşi olduğu, bu dönem resimlerinde başka kadın modele rastlanmadığı söylenebilir. Şezlongun yapısı biraz problemlidir, nasıl ayakta durduğu anlaşıla­ mamaktadır. Kadının gölgelerle bezeli beyaz elbisesinin yumuşak ve sıcak tonları ile zıt resme­dilmiş topuklu siyah ayakkabıları, resmin pastoral ve lirik atmosferini yok etmektedir. Bu tablo Nazmi Ziya’nın geçiş dönemi yapıtıdır (Görsel 1.101).


Görsel 1.101: "Şezlongda Pembeli Kadın", 1915, Nazmi Ziya, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

19 Haziran 1937 tarihinde Türkiye’deki ilk retrospektif sergiyi düzenler. Sergi; heykel, resim, tezyinî sanatlar, afiş ve tarihte Karagöz olmak üzere beş bölümden oluşur. Batı akımının takipçisi olduğu hâlde yerelliği de elden bırakmamıştır. Nazmi Ziya 1937’de ölmüştür.

 2. Çağdaş Türk Resminin Grup ve Temsilcileri


Osmanlı Ressamlar Cemiyetini

Çağdaş Türk resminin temsilcileri, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra dernek kurma özgürlüğünün kabul edilmesi üzerine gruplar kurmuşlardır. Batı’daki sanatsal gelişmeleri be­nimsemişler ve genellikle aynı anlayışla resimler yapmışlardır.
Ressam Ruhi’nin önerisiyle çoğunluğu Sanayiinefise Mektebinden mezun genç ressam­lardan oluşan bir grup sanatçı, 1909’da Osmanlı Ressamlar Cemiyetini kurdular. Sami [Yetik (1878-1945)], Şevket [Dağ (1876-1944)], Hikmet (Onat), İbrahim (Çallı), Ahmet Ziya [Akbulut (1869-1938),] Ruhi [Arel (1885-1954)], Agah Bey (?-?), Kazım Bey (?-?) ve Heykeltıraş Mes­rur İzzet (1873-1952) bu grubun kurucularındandır. Cemiyetin üye sayısı daha sonra Feyhaman (Duran), Hüseyin Avni [ Lifij (1886-1927)], Murtaza (?-?), Mithat Rebii (?-?), Tomas Efendi(?-?), Müfide Kadri (1890-1912) ve Rıfat (?-?) gibi sanatçıların katılımı ile artmıştır. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, ülkede Türk ressamların kurduğu ilk örgüttür ve Sanayiinefise Mektebin­den sonra kurulan ikinci sanat kurumudur. Dönemin sanat ve sanatçı sorunlarına çözüm bulmak amacını taşımıştır. Grup üyeleri, geniş halk kitlelerine resim sanatını ve sanatçıyı sevdirme mücadelesi vermişlerdir. 1919’da cemiyetin adı, Türk Ressamlar Cemiyetine dönüşmüş ve iş­levi farklılaşmıştır. Türk Ressamlar Cemiyetinin kuruluşu ile Osmanlı Ressamlar Cemiyetinin hukuki varlığı sona ermiştir. 1926’dan itibaren Türk Sanayiinefise Birliği ve 1929’dan sonra Güzel Sanatlar Birliği adıyla devam etmiştir. 1929 yılında Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraş­lar Birlği’nin kuruluşuna kadar ülkedeki tek ressam birliği olarak faaliyet göstermiştir.

 

 

1914 Kuşağı, Çallı Kuşağı

Türk resim tarihinde 1914 Kuşağı, Çallı Kuşağı veya Türk İzlenimcileri de denen bu grubun başlıca üyesi İbrahim Çallı’dır (1882-1960) (Görsel 1.102)]. 1914 Kuşağı sanatçıları Avrupa’dan döndüklerinde izlenimciliği, Türk resmine taşıdılar. Grubun başlıca ilham kaynağı, İstanbul’un görünümleri olmuştur. 1914 Kuşağı sanatçılarının asıl ortak yanları izlenimciliktir. Bu izlenimcilik, Batı izlenimciliğinden oldukça farklıdır. Çallı Kuşağı sanatçıları, Batılı izlenim­cilere oranla daha rahat ve içgüdüsel davranarak, doğanın büyüsüne kapılıp resimler yaptılar.


Görsel 1.102: “Zeybekler”, 1923, İbrahim Çallı, 154x186 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 
Ankara Resim ve Heykel Müzesi, Ankara


Müstakiller Grubu

1929 yılında Müstakiller Grubu’nun (Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) kurulması çağdaş Türk sanatı için önemli bir adımdır. Cevat Dereli (1900-1989), Şeref Akdik (1899-1972), Mahmut Cuda (1904-1987), Nurullah Berk (1906-1982), Hale Asaf (1905-1938), Ali Avni Çelebi (1904-1993), Zeki Kocamemi (1901-1959), Muhittin Sebati (1901-1935), Ratip Aşir Acudoğlu (1898-1957), Fahrettin Arkunlar (1901-1971) ve Refik Epikman [(1902-1974) (Gör­sel 1.103)] Müstakiller Grubu’nu kurdular. Müstakiller Çallı Kuşağı’nın renkçi tutumunu benimse­melerinin yanı sıra çizgiye, kuruluşa ve yapısal sağlamlığa öncelik veren resimler yaptılar.


Görsel 1.103: “ Hipodrom”, ?, Refik Epikman, 21x31 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?
 

 

D Grubu

1933 yılında Zeki Faik İzer, Cemal Tollu (Görsel 1.104), Nurullah Berk (Görsel 1.105), Elif Naci (1798-1987), Abidin Dino (1913-1993) ve Heykeltıraş Zühtü Müridoğlu (1906-1992) bir araya gelerek D Grubu’nu kurdular. Kübist ve inşacı eğilimlere dayanan ve birbirlerin­den farklılık gösteren üsluplar sergilediler. D Grubu ressamları Çallı Kuşağı’ndan farklı olarak desen, düzen ve kuruluşa önem verip biçimselliği ön planda tuttular. Bu özellikleri açısından Müstakiller ile benzerlik gösterirler.


 Görsel 1.104: “Çoban ve Tiftik Keçileri”, 1955, Cemal Tollu, 90x121 cm,Duralit Üzerine Yağlı Boya, Resim Heykel ve Müzesi, İstanbul

 Görsel 1.105: “Kahve”, ?, Nurullah Berk, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

  

Yeniler Grubu

1940’lı yıllarda Yeniler Grubu’nu Abidin Dino, Selim Turan (1915-1994), Nejat Devrim (1923-1995), Nuri İyem (Görsel 1.106) ve Avni Arbaş (Görsel 1.107) gibi sanatçılar kurdular. 1940’lı yıllar, Türk resim sanatında toplumcu gerçekçi anlayış bakımından önemli bir dönem­dir. Halkın sorunlarını, sıkıntılarını, sevinçlerini ve hüzünlerini konu edinen sanat anlayışını geliştirdiler.


 Görsel 1.106: “Göç”, ?, Nuri İyem, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

 Görsel 1.107: “Balıkçılar “, 1973, Avni Arbaş, 74x103 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

 

Onlar Grubu

1947 yılında Onlar Grubu’nu Nedim Günsur (1924-1994), Mustafa Esirkuş (1921- 1989), Leyla Gamsız Sarptürk (1921-2010), Orhan Peker (1927-1978), Mehmet Pesen (1923- 2012), Adnan Varınca [(1918-2014) (Görsel 1.108)] ve Turan Erol (Görsel 1.109) gibi Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesinde yetişen bazı ressamlar kurdular. Bu ressamlardan bazıları; hoca­ları Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun leke, çizgi, renk ve benek biçiminde özetlediği resim anlayı­şından hareket ile kendilerine özgü üsluplar geliştirdiler fakat yenilik getirmek gibi bir iddiada bulunmadılar.

 

 Görsel 1.108: “Ankara Bulvarı Kızılay”, 1944, Adnan Varınca, 33x41 cm,Kontrplak Üzerine Yağlı Boya, ?

 Görsel 1.109: ”İsimsiz” , 1987, Turan Erol, 70x95 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

 3. Çağdaş Türk Ressamları, Eserleri ve Sanatsal Üslupları

3 Mart 1883’te eğitime başlayan Sanayiinefise Mektebi, plastik sanatlar öğretiminin ge­lişimi için atılmış en büyük adımdır. Bu kurumda sadece erkek öğrenciler eğitim görmüştür.
1914’te açılan İnas Sanayiinefise Mektebinin başına ilk kadın ressamlarımızdan Mihri Müşfik getirilmiştir. Bu kurumda yalnızca kızlara eğitim verilmiştir.
Sanayiinefise ve İnas Sanayiinefise okullarının eğitim kadrolarını oluşturan 1914 Kuşağı sanatçıları, Türk resminde ilk kez resimsel değerler içindeki nü resme yer vermişlerdir. Mihri Müşfik ve Müfide Kadri (1890-1912) gibi kadın ressamlar da sanatçı ve eğitimci kimlikleri ile dönemin önemli isimlerindendir.

 

3.1. Mihri Müşfik (1886-1954)

1886’da, İstanbul’da doğdu. Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını başlatan ilk kadın ressamdır. XIX. yy.da, Fransa’da ortaya çıkan ve hemen hemen bütün sanat dallarını ve özel­likle resmi etkileyen empresyonizm, Mihri Müşfik’in birkaç eserinde görülse de bu akımın eserlerinin tamamına hâkim olduğu söylenemez. Güçlü bir akademik desen bilgisi ve tekni­ğine sahip olan Mihri Müşfik, eserlerinde genel olarak portre ve natürmort konularına yer vermiştir (Görsel 1.110).


 Görsel 1.110: “Demir Turgut Portresi”, ?, Mihri Müşfik, 61x47 cm, Kâğıt Üzerine Pastel Boya, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Heykel Müzesi, İstanbul

 Görsel 1.111: “Otoportre”, 1912, Mihri Müşfik, 98,5x61 cm,Tuval Üzerine Yağlı Boya, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Heykel Müzesi, İstanbul

1915’te Tevfik Fikret’in ölümü üzerine yüzünün kalıbını alarak heykelini yaptı. Bu, Tür­kiye’de yapılan ilk mask çalışmasıdır. Sanatçı, bilinen birkaç figürlü manzara resmi çalışmıştır. Özellikle dönemin zengin ve aydın kesime mensup kadınlarının portrelerini yapmıştır. Ayrıca natürmortlarıyla da tanınır. Konu seçimi bakımından çeşitlilik gösteren sanatçı; duyarlı ve ayrın­tıcı yaklaşımını, insan anatomisine hâkimiyetini ve güçlü tekniğini bütün eserlerinde yansıtır. Karşıt renkleri son derece başarılı kullanabilen sanatçı, renk armonileri oluşturmuştur ve genel­likle doğal ve yumuşak tonları tercih etmiştir (Görsel 1.111).

 

3.2. Hale Asaf (1905-1938) 

1905’te, İstanbul’da doğdu. Cumhuriyetin ilk Türk kadın ressamlarındandır. 1919’da Ro­ma’da, ressam teyzesi Mihri Müşfik Hanım’ın yanında resim çalışmaya başladı. 1931 yılının sonlarında Paris’e gitti. Burada daha önce hiçbir Türk sanatçısının sahip olmadığı bir kararlılık ile herhangi bir akıma bağlı kalmamak için çaba gösterdi.
Hale Asaf, sanat yaşamı boyunca araştırmacı bir tavır sergilemiştir. Başlangıçta kons­trüktif bir desen anlayışını benimsemiş ve bu anlayış Alman dışa vurumculuğuyla birleşmiştir. Hale Asaf, Henry Matisse’in [Henri Matis (1869-1954)] ilkelerini benimsemiş ve resimlerinde kullanmış bir sanatçımızdır. Matisse, ışık-gölge geriliminin yarattığı etkiyi kontrast renkleri kullanarak yaratmayı başarmıştır. Hale Asaf da renklerin kontrast kullanımını, biçimlerin ay­rıntıya girilmeden verilmesini ve az renk kullanımını tablolarında vurgulamıştır (Görsel 1.112).


Görsel 1.112: ”Bursa”, ?, Hale Asaf, 60,5x41,5 cm,
Tuval Üzerine Yağlı Boya,
Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul

Sanatçının Paris’teki ilk yıllarında geç kübizm kaynaklı araştırmaları ve uygulamaları ol­muştur. Bu anlamda, geç kübizmi aslında kübizm kaynaklı olan Art Déco’nun (Art Deko) kıv­rımlı hatları ve 14 yaşından beri öğrendikleriyle birleştirerek bir sentez oluşturmuştur. Böylece kendine özgü bir sanat anlayışı geliştirmiştir. Sanatçının günümüze ulaşabilen sınırlı sayıda çalışması vardır.

 

3.3. Turgut Zaim (1906-1974) 

1906’da, İstanbul’da doğdu. Turgut Zaim, küçük yaşlarda resme yönelmiştir. Sanayiine­fise Mektebinde bulunan İbrahim Çallı Atölyesindeki yedi yıllık öğrenimi süresince İstanbul dışına pek çıkmamıştır. Anadolu imgesinin kafasında yarattığı duyguların etkisiyle Anadolu yaşamına çok ilgi duymuştur. O yıllarda edebiyat alanında moda konular olan memleketçilik anlayışının zihninde yarattığı imajlar, onu Anadolu sevgisine ve memleket aşkına yöneltmiştir. Anadolu ve özellikle Doğu kültürünü tanımak için sık sık Topkapı Sarayı’na giderek eskiz ça­lışmaları yapmıştır. Turgut Zaim kendisini Batı tarzında eğitim alan ve resim yapan bir ressam olarak görmemiş, millî bir resim sanatı yaratmak istemiştir. Zaim’in bu yönelişi Batı estetiğin­den uzak, yerli konuları seçen ve halk resimlerini hatırlatan, minyatürvari çalışmaları ile kendi üslubunu oluşturmasına katkı sağlayan bir yaklaşım olmuştur.
Turgut Zaim, Avrupa resminin öykünmeciliğine karşı Anadolu ve Türk kültürüne özgü bir resim tekniği geliştirmek amacında olan önemli ressamımızdır. Anadolu halk resminden ve minyatür geleneğinden yola çıkarak gerçekleştirdiği çok figürlü kompozisyonlarında evrensel bir anlatıma ulaşmaya çalışmıştır (Görsel 1.113).

Görsel 1.113: “Erciyes”, 1939, Turgut Zaim, 40x30 cm, Kâğıt Üzerine Guaj Boya, Özel Koleksiyon

Turgut Zaim’de konusal ilişkileri aşan yöresellik, üslup açısından ve teknik açıdan da bu yöreselliği bütünleyen daha kapsamlı bir anlayışta biçimlenmiştir. İlk bakışta minyatürleri akla getiren bu anlayış; figürlerin ve nesnelerin ışık-gölge kavramına açık görünümleri, boşluk için­de yer alan sağlam konumları ile geleneksel tasvir kalıplarının dar sınırını aşarak doğa ve çevre gözlemine öncelik veren tutumu ile gerçekçi bir tabana oturur. Bu gerçekçi anlayış bir yandan da iyimserlik ve mutluluk mesajına ağırlık verir.

 

3.4. Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975) 

1911 yılında, Görele’de doğdu. Çalışmalarında Anadolu etkisi yoğun olarak hissedilen Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1941’de Çorum’a gitti. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri, faytonlu yollar ve iğde dalı takmış gelinler gibi Anadolu’ya özgü görünümler ege­mendir (Görsel 1.114)


Görsel 1.114: “Han Kahvesi”, 1973, Bedri Rahmi Eyüboğlu, 39x39 cm, Tuval Üzerine Akrilik,Sabancı Üniversitesi Sanat Eserleri, İstanbul


Görsel 1.115: “Sarı Saz”, 1966, Bedri Rahmi Eyüboğlu, 183x122 cm, Tuval Üzerine Karışık Teknik,Resim Heykel Müzesi, Ankara

Özellikle Tophane, Karabaş, Fındıklı, Fenerbahçe ve Süleymaniye semtlerini can alıcı renkler ve hareketli fırça darbeleri ile resmetti. Yaptığı resimlerde Henry Matisse ve Raoul Dufy’nin [Raul Dafi (1877-1953)] yanı sıra halk sanatının etkileri de görünür. Bedri Rahmi Eyüboğlu, az malzeme ile çok şey anlatma sanatı olarak nitelendirdiği Türk el sanatlarının gündeme gelmesini sağladı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun sanatı, yaşamından bir kesittir. Bu sanatı besleyen de sev­gi, aşk ve dostluk olmuştur. Bedri Rahmi Eyüboğlu yaptığı her şeyi severek yapmıştır. Onun yaşam ve sevgi ile sanatı birleştirmesi daima en cesur çıkışları yapmasını sağlamıştır. Ressam ile özdeşleşen ebabil kuşu, Hitit motifi, ana, Anadolu anahtarı, babatomi ve balık formları gibi motifler; sulu boya, guaj boya ve çini mürekkebi gibi farklı tekniklerin birleşimi ile yeniden anlamlanmıştır.
Yaşayan Türk halk kültürünün önemini ve değerini kavrayan ilk sanatçılarımızdan biridir. Geleneksel Türk el sanatlarından seçtiği motiflerle Anadolu nakışları, dokuma, kilim ve yaz­ma motiflerini özgün bir üslup ile kaynaştırarak çağdaş resimsel teknikler ile yorumlamıştır (Görsel 1.115).
Türk resim sanatında Bedri Rahmi, Türkiye’de sanata dair farklı düşünceleri ile en önem­li isimlerin başında gelir. Eğitimciliği, yazarlığı ile resimden mozaiğe, mozaikten duvar res­mine, vitraydan cam yüzeyine ve seramiğe kadar uzanan malzeme çeşitliliği ile eserler üreten sanatçıdır. Türk resim sanatında başlı başına bir ekoldür.

 

3.5. Zeki Faik İzer (1905-1988) 

1905’te, İstanbul’da doğdu. Sanata ilgi duyan bir ailede yetişen sanatçı, küçük yaşta de­sen çizmeye başladı. İbrahim Çallı’nın öğrencisi olarak Mimar Sinan Üniversitesi Çallı Atöl­yesinde eğitim gördü.
Zeki Faik İzer, 1950’li yıllarda figür soyutlamasına dayanan eserler yaptı. 1960’lı yıllarda yaptığı soyut kompozisyonlar, renkli ve hareketli fırça tuşlarının oluşturduğu soyutçu bir dina­mizmden kaynaklanır. Bu dönemde, lirik tarzda soyutlamaya dayanan nonfigüratif bir anlayışa yöneldi. Bu resimler, çizgi ve leke değerinin ön plana çıktığı hareketli ve dinamik fırça vuruşla­rı ile tanımlanan renkçi çalışmalardır. İzer, resmin her türlü teknik ve malzeme olanaklarından yararlanmayı ve araştırmayı seven bir sanatçıdır.
Zeki Faik İzer, renkçi ve coşkulu bir üslup benimsedi. Zeki Faik İzer’in bu tutumu, geç dönemde benimsediği soyut resimleri için geçerli olmuştur. Figür, bu resimlerde zaman zaman ön plana geçen etkisini bütünü ile yitirir; kimi yerde de soyutlayıcı bir anlayışın hizmetine girer. “İmparator Konçertosu” ve “Sultanahmet Camisi’nin Camları” (Görsel 1.116) gibi tabloları bu anlayışın en belirgin örneklerindendir. Zeki Faik İzer,Türk resminin soyut lirik ressamı olarak resim tarihimizde derin bir “iz” bıraktı.


Görsel 1.116: “Sultanahmet Camii’nin Camları”, 1957, Zeki Faik İzer, 120x170 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, Resim Heykel Müzesi, İstanbul

 

3.6. Ferruh Başağa (1914-2010)

1914’te, İstanbul’da doğdu. 1935’te İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Agop Arad (1914-1960), Abidin Dino, Avni Arbaş (1919-2003), Fethi Karakaş (1919-1977) gibi sanatçılarla Yeniler Grubu’nu kurdu. Grubun 1941 yılında açtığı sergiye katıldı. Zamanla grubun benimsedi­ği toplumsal gerçekçilik anlayışından uzaklaşarak soyut akıma yöneldi. 1980 yılında geometri ile ilgilenmeye başlayan ve “Geometri bir problemdir. Ben problem dışına çıkarak geometrinin esteti­ğini aradım.” diyen sanatçı, “geometrinin sonsuz estetik olasılıkları”nı keşfetmeyi sürdürdü. 1990 sonrası eserlerinde, iç içe geçen değişik renk ve boyutlarda üçgenler ile daha geometrik formlu yaklaşımlar yer alır. Sanatçının uyumlu bir geometrik düzene, düz ve eğimli çizgilerin dengeli kompozisyonuna bağlı çalışmaları, doğa kökeni ile bağlarını soyutçu bir eğilim çerçevesinde canlı tutan bir anlayışın ürünleridir (Görsel 1.117).

Görsel 1.117: “Kuşlar”, 2007, Ferruh Başağa, 95x125 cm, Kâğıt Üzerine Baskı, Özel Koleksiyon

Ferruh Başağa, genellikle her resim için tek bir renk seçmiştir. Sanatçının eserlerinde ince ve duru bir duyarlık ile kurguladığı üçgen formların sivrilen uçları, birbiri ardından ve birbiri için­den gelişerek yükselmekte; ön planda daha koyu ve belirgin olan biçimler, arka planlarda giderek saydamlaşmakta ve yeni bir boşluk derinliği etkisi yaratmaktadır. Sınırsızlık, süreklilik izlenimi vererek gizemli bir atmosfer oluşturmaktadır. Sanki yer çekiminden kurtulmuş bir dünyada geo­metrik formlar üzerindeki gizli ışığa dönüşmekte, bu ışıklı çizgiler uyum içinde toplanıp dağılarak varlıklarını sürdürmektedir.

 

3.7. Burhan Doğançay (1929-2013) 

Burhan Doğançay, 1929 yılında doğdu. Sanat eğitimini ilk olarak babasından ve tanınmış ressam Arif Kaptan’dan (1905-1982) aldı.
Doğançay’ın incelediği, belgelediği, üzerinde düşündüğü duvarlar onun sanatının başlıca kaynağı ve ana çıkış noktasıdır. Duvar yüzeyine yazılmış bir yazı, yapılmış bir resim, yapıştırılmış afişler ve bunların iç içe geçen görünümleri Doğançay’ın sanatının görsel, estetik ve düşünsel çıkış noktasıdır. Bu çalışmaları, farklı teknik ve malzeme olanaklarını ya da anlatım biçimlerini kullanarak çeşitlendiren sanatçı, değişik dönemlerde gerçekleştirdiği resim dizileri ile dikkat çeker (Görsel 1.118).


Görsel 1.118: “Mavi Senfoni”, 1987, Burhan Doğançay, 162x285 cm, Tuval Üzerine Karışık Teknik, Özel Koleksiyon

 

3.8. Turan Erol (1927-...)

1927’de, Milas’ta doğdu. 1951 yılında, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesinden mezun oldu.
Turan Erol, esas itibariyle soyutlama esaslı bir çerçevede dış dünya gerçekliğini betimleme çabası içindedir. Doğa görünümleri sanatçının neredeyse tüm sanat yaşamının ortak paydasıdır. Manzara ağırlıklı kompozisyonlarda lekeci-soyut nitelikleri öne çıkan boyasal bir tavrın egemen­liği hemen hissedilir. Ayrıca beyaz ağırlıklı renkçi bir yaklaşımın bu üslubu geliştirdiği görülür. Gecekondu görünümlerinin sağladığı dinamik ve geçişken renk değerlerini, Batı Anadolu’nun kıyı kasabalarını yansıtan dingin manzaralar ile ustaca birleştirir (Görsel 1.119). Turan Erol, boyasal niteliğini koruyan dinamik fırça ve leke değerleri ile zengin bir görsellik sunar. Nereye ait olduğu artık çok önemli olmayan bu manzaralar, kompozisyonları ile içimizi ısıtan lirik bir söylemle ku­şatılmış gibidir. XX. yüzyılın ikinci yarısında önemini yitirmiştir. Turan Erol’un özgün üslubuyla yaptığı resimler, manzara resim türünün niteliğini belgeleyen önemli örneklerdir.


Görsel 1.119: ”Bodrumdan”, ?, Turan Erol, 50x65 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, Özel Koleksiyon


3.9. Neşe Erdok (1940-...) 

Resim yapmaya ortaokul yıllarında, ağabeyinin boyaları ile küçük natürmortlar yapmayı deneyerek başlamıştır. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Neşet Günal Atölyesinden mezun oldu.
Neşe Erdok, resimlerinde figüratif çalışmayı tercih eden bir ressamdır. Bu figürleri acıları, kederleri ve içinde bulundukları ruh hâlleri ile tuvale yansıtır. Resimlerindeki insanların yüz ifa­delerinde derin bir keder görülür. Resimdeki bireyler psikolojik boyutları, bakışları, yüz ifadeleri ve portre boyutlarında yansıyan karakterleri ile görülürler. Neşe Erdok’un resimlerindeki bireyler, psikolojik hâllerini ön plana çıkaran anlatımcı bir üslup ile tuvallere yansır. Figürlerindeki çizgiler klasik ve soyut resim karışımı, ölçülerde aşırıya kaçmayan deformasyonlar şeklindedir.
Bir kent ressamı olan Neşe Erdok, en alt ve en üst tabakadan kent insanlarının resimlerini yapmıştır. Eserlerinde kent yaşamında rastlanılan simitçi, seyyar satıcı, kediler, sokak çocukları vb.nin deforme olmuş hâllerini, ifadelerini, vücut hatlarını ve ilginç psikolojik duruşlarını resme­der (Görsel 1.120).


Görsel 1.120: “Portre (Ali Kemal)”, 1991, Neşe Erdok, 180x147cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, Özel Koleksiyon
 


3.10. Şükriye Dikmen (1918-2000) 

1918 yılında, İstanbul’da doğdu. 1940 yılında Feyhaman Duran’ın teşviki ile Güzel Sa­natlar Akademisinin orta kısmına kayıt yaptırdı. Resimlerindeki kadın imgesi de kendine has yorumu ile şekillenmiş çağdaş kadın tiplemelerinden oluşur. Resimlerinin tümünde gözlem­lenebilen yalınlık kavramı, Dikmen’in sanatının belirgin özelliklerindendir. Sanatçının kadın figürleri ve çok sayıdaki portrelerinin yanı sıra Türkiye’den ya da yurt dışından resmettiği man­zaraları ile yöresel Türk kültürü motiflerini anımsatan çarpıcı natürmortları da dikkat çekmek­tedir. Değindiği temalar yönü ile son dönemlerinde soyutlamalara ağırlık veren sanatçının sade anlatım unsurlarını değiştirmeden sürdürdüğü söylenebilir.
“Amerika’dan Yol” isimli çalışmada sanatçı, yine yalın ve soyutlamaya yönelik bir anla­tım dilini tercih etmiştir. Temel renk seçimleri ile oluşturulan zıtlık ile sadelik anlayışı destek­lenirken, mavi bir fon üzerinde yer alan ağaç silüetleri ile yeşil zemin üzerine yerleştirilmiş yol arasında ilginç bir karşıtlık göze çarpmaktadır. Kompozisyonu oluşturan unsurları çevreleyen konturlar oldukça belirgindir (Görsel 1.121).


Görsel 1.121: “Çiçekler”, 1985, Şükriye Dikmen, ?,
? 

Dikmen’in resimleri, yalınlaştırılmış iki boyutlu biçimler ile kurulan kompozisyonlar­dan oluşur. Saf renkler ile bazen mat bazen parlak olan yüzeysel boyamaların saydam ve ince olduğu görülür. Dikmen’in eserlerinde ışık-gölge oyunlarına başvurulmadan açık, sade ve katı bir anlatım vardır. Sanatçının eserlerinde öğrencisi olduğu Fernand Leger’nin [Fernand Leje (1881-1955)] anlayışından etkiler de sezilir.

 

3.11. Sabri Berkel (1907-1993) 

1907’de, Üsküp’te doğdu. 1939’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde çalışmakta olan Leopold Lévy’in [Lepod Leviy (1882-1966)] isteği üzerine Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi asistanlığına atandı. 1951’de “Kubbeler I-II” ve “Kedi” adlı yapıtları ile soyut resme başladı. Sabri Berkel’in “Yoğurtçu”, “Mimar Sinan” ve “Simitçi” (Görsel 1.122) adlı yapıtları soyut sanat anlayışını belgeler. Bu resimler daha özgür bir soyutçuluğa yöneldiği 1970’li yıl­lara rastlar. Büyük bölümü akrilik boya ile yapılmış bu resimlerde tekrarlı soyut motifler, yalın biçimsel şemalar ve düz rengin ağırlık kazandığı geometrik düzenlemeler görülür. Sabri Berkel soyutlamayı yaparken doğa ile mesafelidir. Kullanılan her çizgi ve renk öylesine kompoze edil­miştir ki birinin yeri değişse denge tümüyle bozulur. Sabri Berkel’in bu titizliği ve mükemmel matematiği tüm eserlerinde görülür. Resmi iki boyutlu bir düzlem olarak algılayan sanatçı, derinlikle ilgili kaygılarını sanatına yansıtmıştır.


Görsel 1.122: “Simitçi”, 1955, Sabri Berkel, 163x92 cm,
Tuval Üzerine Yağlı Boya,
Resim Heykel Müzesi, İstanbul
 

 

3.12. Nuri İyem (1915-2005) 

1915’te, Aksaray’da doğdu. Türk resim sanatında gözün delici ve benzersiz yoğunluktaki anlatım gücüne en fazla duyarlılık gösteren ressamdır. Nuri İyem; yaşam deneyimi, gözlem birikimi, sentezlenmiş bilgileri ve izlenimleri arttıkça kadın simasının yumuşaklığı ile kuvvetli, iri, umut ve çığlık dolu haykıran gözlerde ustalaşmıştır.
Dönemin sanat anlayışında önemli bir yer tutan köy yaşamı ve köylü kadınları, ressamın tuvalinde anıtlaşarak resmedilmiştir. Çocukluğunun geçtiği Mardin köylerinden hafızasında ka­lan görüntüleri resimlemeye başlayan İyem, yeniden figüratif resme dönerek kendine özgü bir tarz yaratmıştır (Görsel 1.123).


Görsel 1.123: ”Gün Başlıyor Kondularda”, 1998, Nuri İyem, 50x45 cm,
Tuval Üzerine Yağlı Boya,
Özel Koleksiyon
 

Genellikle kırsal kesim kadınının çileli hayatını, şehre göçenlerin varoşlardaki yaşam mücadelesini, gecekondu kadınlarını betimlemesine rağmen bazen de kentli kadınların yaşam­larından kesitler sunar. Tuvalde ön planda anıtlaşan bu kadın portreleri; arka planda kalan yaşa­dığı coğrafya, ev, komşuları, kuması ve çocukları gibi yaşam öyküsünü oluşturan pek çok nes­nel değerle özdeşleşir. İkili, üçlü ve kalabalık kadın kompozisyonları ile farklı yönlere bakan kadın portreleri tuval yüzeyinde yaratılan derinlik ve zenginlik içinde betimlenir.

 

3.13. Ahmet Yakupoğlu (1920-2016) 

1920 yılında, Kütahya’da doğdu. Akademide Feyhaman Duran’ın atölyesinde eğitim aldı. Ahmet Yakupoğlu’nun belli başlı konuları; camiler, türbeler, tarihî evler, eski sokaklar, bazı önemli kişilerin portreleri, özellikle Kütahya ve civarının doğal güzellikleri, değirmenler ve çağlayanlardır (Görsel 1.124).
Ahmet Yakupoğlu’nun tablolarındaki renk özellikleri kadar ışık ve gölge oyunları da son derece başarılıdır. Sanatçının çok renkli bir paleti vardır. Yakupoğlu, geleneksel Türk süsleme sanatları ile ilgilenir. Süheyl Ünver’den tezhip ve minyatür dersleri alır. Özellikle minyatür sa­natı ile ilgilenir. Geleneksel çizgiyi sürdüren Ahmet Yakupoğlu, önemli çalışmalar ortaya koyar.


Görsel 1.124: ”Kütahya”, 1952, Ahmet Yakupoğlu, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

 

3.14. Süleyman Saim Tekcan (1940-...) 

1940’ta, Trabzon’da doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsünü 1968 yılında bitirdi. İstanbul’un şehir manzaraları, şehrin topoğrafik görüntüsü, anıtlar, camiler, sokaklar ve limanlar birçok sanatçının gravürlerinin konusunu oluşturur. Süleyman Tekcan yapıtını oluştururken temel al­dığı doğa-malzeme ve bu ikilinin birleştiği teknik-tema olgularını her zaman yeni arayışlar ile olumlu deneyimlere dönüştürür.
Süleyman Saim Tekcan’ın yapıtlarında temel aldığı ana unsur, zamanın derinliklerine gömülen Anadolu tarihinin farklı dönemlerine ait imgelerdir (Görsel 1.125). 


Görsel 1.125: ”Atlar ve Hatlar”, 1992, Süleyman Saim Tekcan, ?, Gravür, Özel Koleksiyon

 

 

4. 1950 Sonrası Türk Resminde Bireysel Eğilimlerin Oluşmasındaki Etkenler
1950 öncesinde çok partili sisteme geçiş, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile sanatçı ve eser bağlamında Batı’ya seyahatlerin serbest bırakılması gibi durumlar 1950 sonrası Türk res­minde bireysel eğilimlerin oluşumunu olumlu etkilemiştir. Bu durum özgür bir ortam oluşturmuş ve sanatçıların bireysel eğilimlere yönelmesinin önünü açmıştır.

Avrupa’ya sanat eğitimi için giden genç ressamlar, eğitimlerini tamamlayarak yurda dön­müşlerdir. Önce gruplar hâlinde daha sonra da bireysel çalışmaları ile Türk sanatının çağdaşlaş­ması yolunda önemli adımlar atmışlardır. Sosyal, politik ve ekonomik ilişkiler açısından dünyaya yön veren II. Dünya Savaşı ile Türkiye’de çok partili sisteme geçiş, Türk sanatını da çağdaşlaş­ma sürecinde oldukça etkilemiştir. Türk resminde çağdaş üslup arayışlarının ikinci aşamasını Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneğinden (Müstakiller) sonra D Grubu üyeleri oluş­turur. D Grubu üyelerinin özgür ve bağımsız çalışma disiplinleri kendi kimliklerini bulmalarında önemli bir etken olmuştur.

1945 yılında, Türkiye’de Millî Şeflik Dönemi (1938-1950) sona ermiş ve çok partili de­mokratik sisteme geçilmiştir. Batı ile olan temaslar daha da yoğunlaşmış ve iletişimdeki hızlı gelişme sonucu sanatçılarımızın daha özgür eserler üretme eylemleri oluşmaya başlamıştır.

1950’den itibaren Batı ile politik ve ekonomik ilişkiler artmış ve bu durum kültürel etkile­şimi de beraberinde getirmiştir. Türkiye’de sanat üretiminin hızla soyut sanata yöneldiği gözlen­miştir. Bu dönemde, sanatçıların Batı sanat akımlarından etkilendikleri ancak Batılı sanatçılara öykünmelerinin azaldığı ve kişisel arayışlara yöneldikleri görülmüştür. Türk resminde 1950’ler­den sonra başlayacak olan bireysel üslup arayışlarının temellerini “Müstakil Ressamlar ve Hey­keltıraşlar Birliği”, “D Grubu”, “Yeniler Grubu” ve “Onlar Grubu” atmıştır. Türkiye Cumhuri­yeti’nin kurulması ile ülkedeki rejim değişikliğinin getirdiği yenilikler, sanatçıların tablolarına da yansımıştır.

1947 yılında D Grubu bireysel üslup arayışlarından dolayı dağılmıştır. Bu bireyselleşme sanatın çağdaşlaşma sürecini hızlandırmıştır. Genç sanatçıların yurt dışına rahat seyahatleri, Batı sanatını yakından takip etmelerini sağlamıştır. Dolayısıyla Türk resminde 1950’li yıllarda, Ba­tı’da etkin olan kübizm sanat akımı etkili olmuştur. Bu çalışmalar Türk sanatına çağdaş bir kim­lik kazandırmıştır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ikinci bir ulusal sanat arayışı ortaya çıkmıştır. Başlangıçta geleneksel değerleri reddeden “D Grubu” sanatçıları, görüş değiştirerek minyatür ve hat gibi geleneksel sanatların izlerini yeni bir teknik anlayış ile yorumlamaya yönelmişlerdir. Nurullah Berk minyatür soyutlamaları üzerinde yoğunlaşmıştır. Cemal Tollu (1899-1968) ise Anadolu uy­garlıklarına ilişkin gözlemleri sonucunda Hitit kabartmalarını esin kaynağı olarak seçmiştir. Zeki Faik İzer soyut renk lekelerinin gizemli ve görsel algılarına ağırlık vermiş, taşist (lekeci) nitelikli resimlere yönelmiştir. Elif Naci kaligrafiden hareket ederek büyük harf formlarını tuvallerine aktarmıştır. Dolayısıyla kübizmin savunucusu olarak sanat arayışlarına başlayan “D Grubu” üye­leri, 1947’den itibaren bireysel olarak ayrı ayrı biçimsel üslup arayışlarına yönelmişlerdir.
         1950’li yıllarda sanatçılar bireysel çabaları ile geleneksel motiflerimizi yorumlayarak öz­gün değerlere ulaşmaya çalışmışlardır. Resimsel temalar sanatçıların iç yaşantılarına ve kişisel tercihlerine göre seçilmiştir. Yerel-ulusal kültüre ilişkin değerler ise evrensel değerler karşı­sında ağırlık kazanmıştır. 1950 sonrası çağdaş Türk resim sanatı, figüratif sanat ve soyut sanat üzerine yoğunlaşmıştır.

1960’lı yıllarda Türk resminde Mavi Grup adıyla yeni bir grup kurulmuştur. Burhan Uygur (1940-1992), Tülay Tura (1936-...), Devrim Erbil, Sarkis (1938-...) ve Altan Gürman (1935-1976) bu grubun üyeleridir. Bu dönemin sanatçıları Ömer Uluç [(1931-...) (Görsel 1.124)], Özdemir Altan (1931-...), Erol Akyavaş, Fethi Arda (1934-...) ve Adnan Çoker (1927-...)’dir.

Görsel 1.126: İki Gemi ”, 1982, Ömer Uluç, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, Lucette ve Mustafa Taviloğlu Koleksiyonu

Görsel 1.127: “Soyut”, 1965, Sabri Berkel, 24,5x19 cm, Karışık Teknik, Özel Koleksiyon

Görsel 1.128: “Kuşlar”, 2005, Ferruh Başağa, 88x71 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, İ. Metin Bener Koleksiyonu

 

 

         1960’tan sonra soyut resim çalışmalarında eski Türk geleneklerini canlandıran eserler oluşturulmuştur. Sabri Berkel (Görsel 1.127), Abidin Elderoğlu, Elif Naci ve Ferruh Başağa bu dönemin önemli sanatçılarındandır.
          Ferruh Başağa (Görsel 1.128), Zeki Faik İzer, Sabri Berkel, Halil Dikmen (1906-1964), Şemsi Arel (1906-1982), Ercüment Kalmık (1909-1971), Nuri İyem, Adnan Çoker, Cemal Bin­göl (1912-1993), Adnan Turani, Lütfi Günay (1924-...) ve Cemil Eren (1927-2016) soyut res­min çeşitli anlayışlarını temsil etmişlerdir.

           Cumhuriyet Dönemi ve sonrası Türk resim sanatını daha iyi kavrayabilmeniz  için bu döneme ait tarih şeridini sınıfta birlikte hazırlayacağınız. Geçmişten günümüze meydana gelmiş tarihsel olayların kronolojik sırası ile belirlenip üzerine işlendiği şeride tarih şeridi denir.

Tarih şeridini hazırlarken  aşağıdaki yolları izleyebilirsiniz.

 • Tarih şeridini yapacağınız karton, cetvel, makas, tıpkıbasım görseller ve yapıştırıcı gibi malzemeleri hazırlayınız (Tarih şeridini istediğiniz boyutta tasarlayabilirsiniz.).

 • Tarih şeridini hazırlamadan önce not alarak kâğıt üzerinde planlamanızı yapınız.

 • Seçtiğiniz tarih aralığı ile ilgili araştırma yapınız.

 • Seçtiğiniz tarih aralığı ile ilgili kronolojik sıralama yapınız.

 • Seçtiğiniz tarih aralığı ile ilgili bir başlık bulunuz.

 • Seçtiğiniz aralığın başlangıcını ve bitişini gösteriniz.

 • Önemli olayları farklı renkler ile gösteriniz.

5. Türk Resminde İstiklal Savaşı’nı Konu Alan Ressamlar ve Eserleri

 

Resimler aracılığı ile millî şuur kazanabilmek için İbrahim Çallı, Namık İsmail ,Nazmi Ziya Güran ,Refik Epikman ,Ali Cemal ve Feyhaman Duran  gibi sanatçıların “Atatürk ve İstik­lal Savaşı” konulu resimlerini inceleyelim. 


“Türk Topçularının Mevziye Girişi”, 1917, İbrahim Çallı, 180x270 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya,
Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi, İstanbul
 

 


“Son Mermi”, 1917, Namık İsmail, 144x203 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya,
Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Ankara 


“Mustafa Kemal Paşa”, 1925, Nazmi Ziya Güran, 147x97 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya,
Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi, İstanbul 


“Vatan Emredince”, 1918, Namık İsmail, 106x138 cm,
Tuval Üzerine Yağlı Boya, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Ankara 


“Atatürk Meclis’te Konuşuyor”, ?, Refik Epikman, 100x145 cm,
Tuval Üzerine Yağlı Boya, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Ankara 


“Osman Çavuş”, ?, Feyhaman Duran, ?, Tuval Üzerine Yağlı Boya, ?

 


“Yaralı Asker”, 1917, İbrahim Çallı, 192x87 cm, Tuval Üzerine Yağlı Boya, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Ankara
 


“Biraz Su/Yaralı Düşman Askerine Yardım Eden Türk Askeri “, Ali Cemal (1881 – 1939),
 


“Milli Mücadele “, 1917, Sami Yetik (1878 – 1945),
 


“Silah Arkadaşları (Yaralı Asker) “, Ali Avni Çelebi (1904 – 1993),


“İstiklal Savaşı’nda Mermi Taşıyan Kadınlar “, 1933, Halil Dikmen (1906 – 1964),


“Mekkare Erleri “, 1935, Zeki Kocamemi (1901 – 1959),


“Karagün ve Akgün “Hüseyin Avni Lifij (1886 – 1927),


“Askerler “, Mehmet Ruhi Arel (1880 – 1935),


“Borazancı “, Ali Sami Boyar (1880 – 1960),

Türk resim sanatının bu döneminde yapılan resimler, sanatçı ile toplumun kaynaşmasının sonucu olarak düşünülebilir.Birlikte İbrahim Çallı’nın “Türk Topçularının Mevziye Girişi” adlı eserini inceleyelim. Bu dönemde sanatçıla­rın millî şuurla yaptıkları resimlerde Türk halkının onurlu mücadelesini farklı üsluplarla anlat­mışlardır. Türk milleti ve ressamları için vatan sevgisi ve bağımsızlık vazgeçilmezdir. Aşağıdaki okuma parçasını okuduktan sonra biz de bu konuyla ilgili röprodüksiyon yada özgün çalışmalar yaparak uygulama sürecini tamamlayalım.

 

OKUMA PARÇASI


VATAN SAVUNMASINDA ŞEHİT OLAN

KAHRAMANLAR

Kayserili Kübra Doğanay ile hem­şehrisi Cennet Yiğit, çocukluk arkadaşıy­dılar. Kayseri Güzel Sanatlar Lisesinde aynı sınıfta okudular ve liseden mezun oldular. Mezun oldukları yıl, ikisi de Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Resim Öğretmenliği Bölümünü kazandılar. Kübra Doğanay, ikinci bir özel yetenek sınavını kazanarak Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık Bölümüne geçiş yaptı. Kübra Doğanay ve Cennet Yiğit, üniversite son sınıftayken hayallerindeki meslek olan polislik için akademi sınavına girdiler. Sınavı iyi bir dereceyle kazandılar. Küb­ra Doğanay İstanbul Şükrü Balcı Polis Meslek Yüksekokulundan; Cennet Yiğit ise Ankara Polis Akademisinden mezun oldular. Cennet Yiğit ile Kübra Doğanay, vatana ve polislik mesleğine duydukları sevgilerinden dolayı özel harekât bölü­münü seçtiler. İkisi de darbe girişiminden 10 ay önce Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Daire Başkanlığında göreve başladılar.

Çocukluğundan beri polis olmayı hayal eden Kübra Doğanay, ilk olarak Diyarbakır’ın Sur ilçesinde görev yaptı ancak ailesi endişelenmesin diye Çanakkale’ye gittiğini söyledi. Se­kiz ay boyunca bölücü terör örgütlerine yönelik operasyonlara katıldı.

Türkiye, 15 Temmuz gecesi darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. İstanbul’da köprüler hainler tarafından tanklarla kapatıldı. Aynı saatlerde Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı, Jan­darma Genel Komutanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Gölbaşı Özel Harekât Daire Başkanlı­ğına saldırılar yapıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü binası darbeciler tarafından kuşatıldı. Halkın üzerine helikopterlerden ateş açıldı.

Bu sırada Kübra Doğanay ve Cennet Yiğit, darbe girişiminden habersiz Özel Harekât Daire Başkanlığı yakınındaki evlerindeydiler. Özel Harekât Daire Başkanlığına atılan ilk bom­badan sonra görev yerlerine geçmek istediler. Kübra Doğanay dışarı çıkacağı anda meslektaşı Şehit Cennet Yiğit’i telefonla aradı. Birlikte gitmeye karar verdiler. Hiç düşünmeden darbeci­lerin Ankara İl Emniyet Müdürlüğü önündeki kuşatmasını kal­dırmak için harekete geçtiler. Yanlarında yeterince mühimmat olmadığını fark edince aynı araçla Özel Harekât’a geri döndü­ler. Mühimmat almak için Özel Harekât binasına girdikleri sıra­da darbeci hainlerin attığı bombayla Kübra Doğanay ve Cennet Yiğit olay yerinde şehit düştüler.

Özel Harekât’ın kahraman polisleri, birlikte çıktıkları yolda birlikte şehadete yürüdüler. Şehit Cennet Yiğit Kayse­ri’nin Bünyan ilçesinde, Şehit Kübra Doğanay ise Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde toprağa verildiler.

(Komisyon tarafından düzenlenmiştir.)

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLER VEYA İLERİ DÜZEYDE ÖĞRENME HIZINA SAHİP OLAN ÖĞRENCİLER İÇİN EK ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ETKİNLİKLERİ

Öğrenme güçlüğü olan öğrencilerinizin öğrenme gayret ve grafi­ğini, hızlı öğrenen öğrencilerinizin öğrenme hızlarını da dikkate alınız. Bu öğrenciler için eğitim öğretim yılı başında Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu ve BEP Geliştirme Birimi’nin iş birliğiyle Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı’nı hazırlayınız. Bireyselleşti­rilmiş Eğitim Programı (BEP) doğrultusunda hazırladığınız kriter­lere göre ölçme ve değerlendirme yapınız. Gerekli dokümanlar ve bilgilendirmeler https://grslsntlr.blogspot.com/2020/12/kaynastirma-ogrencilerinin-egitimine.html adresinde verilmiştir.

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

1-Süreç öğretmen tarafından kontrol formları kullanılarak değerlendirilecektir.

Yorumlar