GÖRSEL TASARIM ÖĞELERİ-RENK

Bir ışık kaynağından çıkan ışınların ve kendi ışık kaynağı olmayan nesnelerle etkileşiminden sonra algılanan bir ışığın göz üzerindeki izlenimlerinden kaynaklanan duruma renk adı verilmekte, farklı ışık kaynakları da yapısı itibari ile farklı renklere sahip olmaktadır (Seyhan, 2005:93). Renkleri sınırsız olarak yaymak mümkün olmamakta, renk ile form arasında mutlaka bir bağlantı bulunmaktadır. Çünkü rengi formsuz tek başına düşünmek imkansızdır. Bazı renkler bazı formlarla birleşince kuvvetlendiği gibi, bazı formlarla birleştiğinde hafiflemektedir. Formların ve renklerin sayılarının sınırsız olması sebebi ile bunların oluşturduğu kompozisyonlar da sınırsız sayıdadır (Işıngör, 1986:47).                    

Renk;Işığın kendi öz yapısına veya cisimler tarafından yayılma şekline bağlı olarak göz üzerinde yaptığı etkidir.
Çeşitli cisimlerden yansıyarak gelen ışınların görsel algı sonucu kişide oluşturduğu duygudur. Diğer bir deyişle renk Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak görme duyumuzda bıraktığı etkiye denir. Güneşli bir günde renklerin daha parlak ve canlı olmaları, kapalı havada ise parlaklığını ve canlılığını kaybetmeleri ve olduklarından koyu görünmeleri rengin ışığa bağlı olduğunu gösterir. Işık olmadığı zaman herşey, şekil ve renk olarak karanlıkta kaybolur. Fizikçi Isaak Newton 1676’da, prizma yardımı ile güneş ışığının kırılmasını sağlamış ve renklere ayrışan tayfını net bir şekilde göstermiştir. Güneş ışığı bir prizmadan geçirilince 7 renk grubu meydana gelir. Güneş ışığında depo olmuş bu renkler bir eşya üzerine geldiğinde o cisim renklerin bir kısmını yutar, bir kısmını da yansıtır. Bu olayın sonucunda cisimler bize yansıttığı renkte görünürler. Güneş ışığındaki renk grubunun uçları birleştirilirse de renk çemberi meydana gelir.

Bir görme olayında :

* Işınların göze gelmesi --- Fiziksel
* Bu ışınların karşısında gözde ortaya çıkan işlemler --- Fizyolojik
* Cismin beyinde algılanması --- Psikolojik bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır.

Çeşitli renk duyguları oluşturan ışınların dalga boyları farklıdır. Kırılma açısı en küçük olan ışın kırmızı, en büyük olan ışın mordur.Renkli boyaların aynı oranda karıştırılmasıyla siyahlığın olmasına karşın, renkli ışınların aynı oranda bir araya gelmesiyle beyazlığın oluşması ışık ve boyanın bünyelerinin farklı olmasından kaynaklanır. Renklerin tümünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan beyazlık ve siyahlık aslında renksizliktir. Gerek siyah, gerekse beyaz renk olarak anılmazlar, nötr’dürler.

Her ögede olduğu gibi renk ögesinde de doğanın verileri çok zengindir. Doğadaki zengin renk armonileri de çeşitli zıtlıklar içerirler. Doğada serbest bir düzen içerisinde bulunan renkler kendi yerlerini alırlar. Sanatçı ise bu renk yaklaşımlarını kişisel anlatım istekleri doğrultusunda düzenleyerek yorumlar. Renkler bir araya geldiklerinde bir değer kazanırlar veya kazandırırlar. Renk ilişkileri ya bir uygunluk ya da zıtlık çerçevesi içersinde oluşur. Renk uygunlukları armoniyi teşkil eder. Genel olarak etkili, güzel, anlaşılır armoniler renk zıtlıklarına dayanırlar. Bir düzenlemede renk armonileri, genel olarak zıt renklerin birliğinden doğan renk uyumlarıdır.

( Newton, Chevral ( Şevral )-, Helmholtz ( Helmaz )-,Empresyonistler renk üzerine araştırma yapmışlardır.)
Işınların tümünü alan bir yüzey hepsini olduğu gibi yansıtırsa söz konusu yüzey beyazdır. Siyah cisimler ise gelen ışığın hepsini yutar. Kırmızı cismin bu rengi, kırmızı hariç bütün ışınımları yutarak alıkoymasından kaynaklanır. Eğer bütün ışınımlar eşit oranda yutulursa cisim gri gözükür. Şu halde renk maddenin ışık üzerine etkime tarzından başka birşey değildir ve Tundall' ın ifadesine göre ışığın uğradığı işlemin sonucudur. ( Dalga boyu en kısa kırmızı, en uzun mor dur. )

Bu güne kadar yapılan uygulamalar üç anlayışı ortaya koymuştur. Bunlar; Işık - gölgeci, Renkçi, ışık-gölgeci ve renkçi anlayışlardır.

İzlenimcilere kadar ki ışık - gölgeci anlayıştaki ışık - gölge, koyu - açık olarak düşünüldüğünden koyu - açık kontrastlarına elverişli olmayan renk, içersine grileri alarak renklilik özelliğini kaybeder. Işık ve gölge ayrı ayrı renklerle değil rengin en koyusundan en açığına kadar değişik değerlerle gerçekleştirilmiştir. Bunlara bakıldığında ilk izlenim zaten renk değil koyu ve açıktır. Işık - gölgeci anlayışın bir çok uygulamalarında ışığın sarı - turuncu gölgenin koyulaştırılmış sarı - turuncu ile gerçekleştirildiği görülür. Koyu; açığa, hafifletilmiş bir geçiş ile bağlanır. Yalnız, izlenimciler ışık - gölge uygulamalarında güneş tayfındaki renkleri seçtiler.( Mor, lacivert, mavi, yeşil, sarı, turuncu, kırmızı ) Işıkta ayrı, gölgede ayrı renk uyguladılar. Genel olarak gölgede mavi, yeşil - mor gibi soğuk tonları, ışıklarda turuncu,sarı gibi renkleri kullandılar. Geçişlerde ise ya sarı - mor ya da kırmızı , yeşil aracılarını seçtiler. O halde renkçi ışık gölgeci anlayışta ışık ve gölge, ilkinde olduğu gibi koyu - açık kontrastlarıyla değil, renk kontrastlarıyla oluşmaktadır. Renk kontrastları, koyu - açık kontrastlarını kabul etmez. Bunun içindir ki renkçi ışık gölgeciler, resimlerinde renk ilişkilerine dayanan bir evren ortaya koyarlar.

 


 

 


Renk ögesini anlatırken iki kavramı daha ele almamız gerekir, bunlar ton ve valör (değer) kavramlarıdır.

Ton; altı ana rengin birbiriyle karışması sonucu ortaya çıkan renklerin tümüdür. Ton, renklerin birbiri ile karışmasından ortaya çıkan yeni renklerdir. Ton, renkler arasındaki geçişlerdir. Ton, tasarımların ana ve ara renkler ile sınırlı kalmasını engelleyerek görsel çeşitliliğe katkıda bulunur. (Özsoy, 2016:91). Renklerin ton değerleri de önem arz etmekte, bir esere bakıldığında, nüansları farketmemizi, algılamamızı sağlamaktadır.

Renklerin etkili bir biçimde kullanılması için her birinin normal tonunun bilinmesi gerekmektedir. Bu normal tonlar siyahtan beyaza kadar yan yana getirildiği taktirde fark edilebilmektedir. (Öztuna ,2007: 136)
Valör, en kısa tanımıyla bir renk tonunun açıklık ve koyuluk derecesidir. Valör, rengin frekansından gelen derecesidir. Örneğin ana renk olarak sarı yine ana renk kırmızıdan daha açık bir valör derecesindedir. Fransızca “valeour” kelimesinden dilimize geçmiştir. İngilizcede “value” olarak kullanılır. TDK bu kelimeye Türkçe karşılık olarak “değer” ifadesini kullanmaktadır. Bir eserde valör zenginliği birden fazla yolla oluşabilmektidir. Birincisi, valör, rengin doygunluk derecesidir.Rengin pigmentleri çoğaldıkça renk yoğunlaşır ve doygunluğu artar. Örneğin suluboya ile elde edilmiş bir renge su kattıkça doygunluğu azalarak daha açık bir valör derecesine gelir. Diğeri, valör, rengin koyu-açık derecesidir. Renklerin içindeki siyah ve beyaz derecelerinden gelen koyu açık farklarına da renklerin valörleri denir. Bir diğeri, valör, rengin ışık-gölge derecesidir. Renkli bir nesnenin üzerine ışık düşünce rengi açılır, gölge düşünce rengi koyulaşır. Yani ışık ve gölgenin ortaya çıkardığı valör derecesidir. Renk, sanat ve tasarımda duygulara en çok seslenen ve izleyiciyi en çok heyecanlandıran elemandır. Renk plastik sanatlardaki en temel ögedir. Cezanne’a göre "Renk bütün güzelliği ile ortaya konursa biçim de tam anlamını kazanır" (Mondadori, 1981:634) Rengin etkisi bulunduğu yere ve zemine göre değişir. Renklerin kültürel boyutu vardır. Renklerin sembolik anlamları olabilir. Renkler toplumlara göre farklı anlamlar taşıyabilir. Renklerin verimlilikte ve tedavi edicilikte etkisi vardır. Renk üslup oluşturabilir. Birçok ressam ya da tasarımcının üslubu renge odaklıdır. Çoğu sanatçı kendi renklerini oluşturur ve kendi dünyalarını kurarlar. Hatta çağdaş sanatçıların bazıları konuyu eserinden çıkarmakta, rengi salt anlatım aracı olarak kullanmaktadır (Gökaydın, 1998:30).

                                                                                                                                                                                                                                  

RENKLERİN GENEL SINIFLANDIRILMASI

RENKLERİN ANLAMLARI VE PSİKOLOJİK ETKİLERİ

RENK KONUSU İLE İLGİLİ UYGULAMA ÇALIŞMASI

Yorumlar