Cadavre Exquis/ Exquisite Corpse |
Terimi 'süper kadavra' anlamına gelen Fransızca bir terimdir. 'Cadavre exquis', sürrealist sanatçılar arasında imgelerin ve kelimelerin kullanıldığı, rastlantıya dayanan bir çeşit kolektif kolaj tekniğidir. Bir kâğıt tabakasına oyuncuların her biri bir şeyler çizer ve çizdiği yeri katlayarak gizler ve diğer oyuncuya katkı yapması için verir. Bütün oyuncular katkılarını birbirlerinin çizimlerinin ne olduğunu bilmeksizin yaparlar. Oyuna katılan herkes kağıda bir şeyler çizdikten sonra ortaya çıkan ürün bir 'cadavre exquis'ur. Bu oyun çocuklar arasında oynanan 'kim, nerede, kiminle, ne yapıyor?' oyuna benzemektedir. 'Cadavre exquis' tekniği ilk olarak şiir yazmak için; ardından da resim yapmak için kullanıldı. 'Cadavre exquis' tekniğini resim alanında ilk uygulayan sanatçıların başında Yves Tanguy (1900-1955), Joan Miro (1893-1983), Man Ray (1890-1977) gelmektedir. Bu teknik birkaç kişi tarafından oynanan eski bir salon oyununa dayanmaktadır. Bu oyunda, bir tabaka kâğıt üzerine herkes bir şeyler yazmakta ve kağıdı yanındakine geçirmeden önce, yazdığı onun tarafından okunmasın diye katlamaktaydı. Teknik, adını da 1925 yılında, 54 Rue du Chateau'da, sürrealistlerin bu şekilde oynadıkları bir oyun sonucunda ortaya çıkan cümlenin ilk iki kelimesinden aldı: "Le cadavre exquis boira le vin nouveau" (süper kadavra taze şarap içecek). N.K. |
Caisson |
( tavan teknesi). |
Camera Lucida |
Camera lucida'nın Türkçe karşılığı 'ışıklı oda'dır. Prizma ve aynalardan oluşan ve ışık geçirmez bir projektöre benzeyen camera lucida, bir objenin imgesini düz resim yüzeyine yansıtarak kopyasını çıkartmaya yarayan bir alettir. Camera lucida, 17. yüzyılda icat edilmesine rağmen kullanımı 19. yüzyılda yaygınlaştı. Süreç içinde camera lucidanin yerini camera obscura aldı. Camera lucidayı kullanan ressamlardan biri Jean-Auguste-Dominique Ingres'dır. N.K. |
Camera Obscura |
Günümüz kameraların ilk hali olan camera obscura, 'camera lucida'nın tam tersi olarak 'karanlık oda' anlamına gelmektedir. En basit biçimiyle karanlık bir bölme ve küçük bir delikten oluşan 'camera obscura'da, delikten geçen ışınlar perde üzerine gerçek objenin tersine çevrilmiş imgesini aktarır. N.K. |
Cam Heykelciliği/Cam Sanatı |
Cam ilk defa İÖ 1500'lü yıllarda Mezopotamya'da kullanılmıştır. Cam, kimi dönemlerde önemsiz bir materyal olarak görülmesine rağmen, özellikle Helenistik dönem ile Ortaçağ Avrupa'sı ve İslam dünyasında zanaatçılar camı çeşitli değerli eşyalar yapmak için kullandılar. Modern dönemde cam, Art Nouveau ile birlikte yeniden önem kazandı ve dekorasyonun önemli bir parçası haline geldi. Art Nouveau yanında 1962 yılında kurulan Cam Hareketi Atölyesi, yeni bir sanat formu olarak, cam heykelin tanınmasına liderlik ederek bireysel cam üreticilerini cesaretlendirdi. Çağdaş sanatçılardan Jeff Koons, camı bir heykel materyali olarak kullanan sanatçıların başında gelmektedir. N.K. |
Cam Göbeği |
Camın kesildiği zaman kenarında görülen parlak turkuaza benzeyen yeşil. |
Cami |
Müslümanların
ibadet için içinde toplandıkları bina. Cami’nin küçüğüne mescit denir. Eğer
toplanılan yer üstü açıksa namazgâh denir. İlk cami Peygamberimiz tarafından
Medine civarında yaptırılmıştır. Fakat camilere ilk mimari örnek Kahire’deki
Amr camii olmuştur. Bu cami tipi, Mısır’dan başka Suriye, Irak ve
İran’da da örnek olmuştur. Türklerde cami tipi başka bir kompozisyonda
gelişmiştir. Araplarda çok kubbeli, yüzlerce sütunun cemaati ayırdığı ve
cemaati bir kitle halinde göstermeyen bir kompozisyondadır. Tavanın sütunlar
üzerinde tutulması kubbelerin en çok 6-7 m. yükseklikte olmasına sebep
olmuştur. Bizim Konya'daki Selçuk camilerinin tavan yüksekliklerinin çok
olmamasının sebebi budur. |
Cami Mimarisi |
İslam mimarîsinin en önemli yapı türü olan cami, dönemlere ve yerel özelliklere göre bazı farklılıklar gösterse de, bir ibadethane olarak işlevine uygun bir tarzda biçimlenmiştir. Büyük bir cami, genel olarak kendisini konut alanlarından ayıran, bir dış avluya (harim) sahiptir. Dış avluyu çevreleyen taş duvarlarda madenî şebekeli pencereler bulunur. Dış avluyu kuzey duvarının tam ortasında, doğu ve batı duvarlarında iç avlunun yan kapılarından geçen eksen üzerinde açılmış büyük kapılarla girilir. Genellikle kare veya kareye yakın dikdörtgen biçimindeki iç avlu (harem) kıble yönünde camiye bitişiktir. Dört yandan kubbeli revaklarla çevrilen iç avlunun ortasında bir şadırvan yer alır. İç avlunun kuzey duvarının ortasında taçkapı veya cümle kapısı denilen ana giriş yer alır, doğu ve batı duvarlarında da koltuk kapı denilen kapılar vardır. İç avlunun camiye bitişik olan revakı son cemaat yeri olarak adlandırılır. Tabanı avlu düzeyinden biraz yüksekte olan son cemaat yeri, namaza vaktinde yetişemeyenlere veya kalabalıktan içeri giremeyenlere ayrılmıştır. Büyük camilerde son cemaat yerinin kıble duvarında, sağlı sollu iki küçük mihrap bulunur. Bu mihrapların üstünde «mükebbire» denilen birer cumba vardır. Asıl ibadet mekânına (şahın) açılan cümle kapısı (taç-kapı), özenli bir işçilikle işlenmiş bir nişin içine yerleştirilmiştir. Caminin yazıtı da bu girişin üstünde yer alır. Caminin namaz kılınan kapalı hacminin daha geniş olan orta kısmına ana veya orta şahın, yanlardaki bazen daha yüksek tutulan alanlara yan şahın veya sofa denir. Orta şahın kubbe veya düz çatıyla, yan sahınlar tonoz veya yarım kubbelerle örtülüdür. Cami kütlesi Mekke'deki Kabe'ye (kıble) göre biçimlendirilmiş ve bu yöne bakan duvarı kıble duvarı diye adlandırılmıştır. Kıble duvarının ortasında, toplu namazı kıldıran imama ayrılmış mihrap nişi yer alır. Mihrap, niteliği gereği, caminin en işlenmiş bölümüdür. Cami tabanına göre biraz yükseltilmiş olan mihrap önündeki alana «mihrap sekisi» denir. Mihrabın sağ yanında «minber» yer alır. Minber, hutbe okumak veya topluluğa hitap etmek için merdivenle çıkılan, özenli bir işçilikle ahşaptan veya mermerden yapılmış bir kürsüdür. Birkaç basamakla çıkılan vaaz kürsüsüyse mihrabın solundadır. Cami mimarîsinin önemli bir parçası da müezzinin ezan okumasına ayrılmış minaredir. İslam dünyasının çeşidi bölgelerinde değişik biçimler alan minare, Osmanlı camilerinde genellikle caminin sağ ta-rafındadır. İki veya daha çok minare selatin camilerine mahsustur. Hanedana mensup olmayan kişilerin yaptırdığı camilerde birden fazla minare bulunmaması titizlikle uyulan bir kuraldır. Axis |
Cam işleri |
( vitray, cam mozaik.). |
Cam mozaik |
Yerde kullanılan renkli taş mozaik yerine, cam parçalarının kullanılması ilk olarak İtalya’da görülüyor. (M.Ö. 4. y.y.). Yapılışı: Düz bir kireç sıva üzerine, cam mozaikin kalınlığı kadar alçı bir sıva yapılır. Alçı üzerine desen çizilir. Çizgiler kalmak üzere alçı tabakası, kireç sıvaya kadar kazınır. Ve alçı şifanın çıkarılan yerlerine kireçli ince kumlu bir sıva sürülür ve harç taze iken cam mozaikler yerleştirilir. |
Canlı model |
Eski çağlardan bu yana insan vücudunun, resim ve heykel eserleri için bir konu olduğunu ve bunun incelendiğini biliyoruz. Eski Yunanda, Rönesans’ta, Barokta kadın ve erkek vücutları ressam ve heykelciler önünde model olmuştur. Fransız Jacques Louis Davìd'in kurduğu ilk akademiden itibaren biz akademilerde canlı model'in bir eğitim öğesi olduğunu da görüyoruz. Eski Yunan ve ve Rönesansta c.'in yeri büyüktü. |
Caravaggioculuk |
XVI. yy’ın başlarından itibaren İtalya’da egemenliğini sürdüren maniera Caravaggio’nun Cavalier d’Arpino’nun (Giuseppe Cesari) yanına girdiği sırada Roma’da gücünü yitirmek üzereydi. Becerikliliğe yoğun bir zariflik ve virtüözlük arayışının da eklendiği üslup veya maniera, bir Avrupa estetiği haline gelmişti. İspanya’da El Greco, Fransa’da ikinci Fontainebleau Okulu, Flandre’lı ressamlar, Prag çevresi, XVI. yy’ın son yirmi yılı içinde doruk noktasına ulaştırılan ve hemen ardından da esinden yoksun kalan bir maniyerizm sundular. İşte bu bağlamda Carracciler’in (1590’da Incamminati Akademisi’nin kurucuları; kuruluşta doğanın taklit edilmesi, ustalara ve Antikçağ’a dönüş göklere çıkarılır) öğrettikleri ve Caravaggio’nun resim alanında yarattığı devrim, XVII. yy başlarında Avrupa’da kültürlü sanatseverler tarafından kabul gördü; onların dünyası biçimlerin ve düşüncelerin dışa açıldığı ve dolaşıma girdiği, Roma’nın da ressamların zorunlu geçiş yeri olduğu bir dünyaydı. Caravaggio’nun ölümünden sonra ışık kullanımının, anıtsal figürlerinin, sade repertuvarının ve telmih yüklü ikonografisinin uzantılarına, Toscanalı Gentileschi ve Alman Elsheimer’in ön planda olduğu Roma resminde rastlanan Carracciler’in en iyi öğrencisi olan Guido Reni de, Caravaggio’dan çok şey öğrenmiştir. Bununla birlikte Caravaggio’nun eserlerinin ilk kopyaları asıl İspanya’da ve l593’e doğru dolaşmaya başladı, heykel izlenimi veren bir kabartma tekniği ve ışık etkileri (Velasquez’in ustası Pacheco bunu alıp kendi üslup ve öğretisine katmıştır) de ora ya asıl Bassano ve onun kır havasını yansıtan gece görünümleri aracılığıyla girdi. Bütün XVII. yy İspanyol resmi Caravaggioculuk’tan derinlemesine etkilendi; Caravaggioculuğun plastik gücü ve destansı gerçekçiliği Ribers’de ve Zurbaran’da dahi görülecekti. Axis |
Cehennemlik |
Eski Osmanlı hamamlarında hamamın döşeme taşları altında, bina içinin ısınmasını temin etmesi için bırakılan boşluklar. Buralardan ocağın dumanı ve sıcak havası geçerek binayı ısıtır. Aynı teşkilât Roma hamamlarında görülür. |
Celî |
Yaygın anlamıyla, sülüsün kalem ve yazı kurallarına uygun olarak bilhassa görünüş ve gösteriş ön plana alınarak yazılan iri biçimlisi. Ayrıca küfî, muhakkak, reyhâni, tevki, nesih, divâni, talik ve rık'a çeşitlerinin iri şekillerine de celi denmiştir. |
Cephe |
Bir binanın caddeye bakan yüzü. Binanın yan¬larına yan cephe, arkasına cephe denir. |
Cercle Et Carre |
Daire ve Kare. 1929 yılında Paris'te içlerinde Kandinsky'nin de yer aldığı sanatçıların kurduğu bir soyut resim grubunun adı.N.K. |
Cilalı Taş Çağı |
|
Cinquecento |
İtalyanca'da 1500'lü yılları, yani 'Yüksek Rönesans Dönemi'ni anlatmak için kullanılan bir terim. Aslında bu terim, İtalyanca 500 anlamına gelmektedir. Bu dönemde Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael, Titian, Dürer, Holbein gibi büyük ustalar ürün vermiştir.N.K. |
Cobra |
CoBrA grubu, halk adına yeni bir ekspresyonist sanat görüşünü desteklemek amacıyla 1948’den 1951’e kadar bir araya gelmiş ve esasen Kuzey Avrupalı sanatçılardan oluşan uluslararası bir kolektifti. Belli başlı simaları Hollandalı Constant (1920- ), Hollandalı-Belçikalı Corneille (1922-) Danimarkalı ressam Avger Jora (1914-73), Belçikalı ressam Pierre Alechinsky(1927-) ve Belçikalı şair Christian Dotrement (1924-79) idi. Aldıkları isim de doğdukları kasabaların (Copenhagen, Brüksel ve Amsterdam) ilk harflerinden türetilmişti. Bu genç sanatçı grubu 2.Dünya Savaşı’nı izleyen umutsuzluk ikliminde, hem insanın insanlık dışılığını hem de daha iyi bir gelecek umudunu yaratabilecek bir dolayımsızlık sanatı talep ediyordu. Geometrik soyutlamanın rasyonel analitik ilkelerine, Sosyalist Gerçeklik’in dogmatikleşmesine ve Ecole de Paris’le bağlantılı kibarlığa karşıydılar. Figüratif resmi de soyut resmi de tanımıyorlar, fakat bütün insanlığın yaratıcılığını örgütlemek üzere sanatın tasarılarını genişletmek ve evrensel, popüler bir sanat yaratmak amacıyla her iki akımın çeşitli yönlerinden faydalanıyorlardı. Sanatın ve hayatın geleceğine dair bakışlarını yaymak için manifestolar çıkarmışlar, sanatçılar ile şairler arasındaki işbirliğiyle çeşitli sözcük resimlerine yer verdikleri CoBrA adlı dergilerinden on sayı yayınlamışlardı. Grup, vazettiği görüşleri –en azından bir süreliğine- uygulamaya koyuyordu; kendileri ve aileleri, arkadaşlarının evlerinin iç mekanları dahil hep bir arada yaşamışlar ve çalışmışlardı. CoBrA sanatçıları, gerçekliğin
kâh dehşetini kâh humorunu resmetmelerini sağlayacak bir özgürlük olan tam
ifade özgürlüğü arayışlarında çeşitli kaynaklardan esinleniyorlardı. Tarih
öncesi sanat, ilkel sanat, folk sanatı, grafiti, Norse mitolojisi, çocuk
sanatı ve deliler sanatında kayıp masumiyeti ve insanın güzelliğe ya da
şiddete, övgüye ya da arınmaya yönelik-arzularını ifade etmeye dönük ilksel
ihtiyacının doğrulanışını bulmuşlardı. Çalışmaları, Edvard Munch ve Emil Nolde gibi erken dönem
Ekspresyonistlerin resimlerini de referans almaktaydı. Güçlü ama renklerin
dışavurumcu fırça darbelerinin kullanıldığı CoBrA eserleri, erken dönem
Amerikan Soyut Ekspresyonizmi’yle bazı görsel yakınlıklarda buluşmaktaydı,
ancak bu iki akım aslında birbirinden tamamen ayrı gelişmelerdi ve ikisinin
de farklı hedefleri, teknikleri ve ideolojileri bulunuyordu. Savaşların devam
ettiği ve Soğuk Savaş’ın kızıştırıldığı 1950’li yıllarda bu grubun ütopyacı
iyimserliğinin ayakta durması zordu. Nitekim, duydukları hayal kırıklığı ve
öfke 1950’lerin sonlarındaki Appel’in Explode Head’i (1958) gibi bazı
eserlerinde hissedilebiliyordu. Ahmet Koksal İkinci Dünya Savaşı sonrasında Belçika, Danimarka ve Hollandalı bir sanatçı topluluğunun Paris'te kurduğu Cobra grubu, etkileri uzun yıllar süren uluslararası bir sanat akımının öncüsü olmuştu. Adını Kopenhag (CO), Brüksel (BR), Amsterdam'ın (A) ilk harflerinden alan grup Belçika'da "Devrimci Sürrealist", Danimarka'da "Hoet", Hollanda'da "Reflex" grupları arasında bir "deneysel organik işbirliğini geliştirdi. Sanatçının ruhsal durumunun kendiliğinden, önceden planlanmış olarak dışavurumunu amaçlayan Cobra grubu, gerçeküstücülüğe ve daha çok anlatımcılığa dayanıyordu. Doğaçlamaya, ortaklaşa arayışlara (özellikle ressam şair işbirliğine) öncelik veren, akademik kurallara karşı mitlerin ve söylencelerin, halk sanatı ile çocuk yaratıcılığının zenginliğinden esinlenen Cobra'nın resim karakterinde devinimlerin şiddete varan içgüdüsel etkisi, renklerin saldırganlığa uzanan anlatım gücüyle birlikte şiirsel bir atılım beliriyordu. 1948'de kurulan Cobra grubu 1951'de dağılmasına karşı hareketli bir yoğun yaşamı, coşkulu arayışları, devrimci bir nitelik taşıyan etkisini uzun yıllar sürdürdü. Savaş sonrasının ürpertici çığlığını andıran üsluplarıyla '80'li yıllarda Almanlarla öncüsü olduğu ve Amerika'da yankıları görülen yeni anlatımcılığa öncül ışıklardan birini tuttuğu söylenebilir. Cobra topluluğundan bir sanatçı grubunun Teşvikiye galerisinde sergilenen özgünbaskıları bu çağdaş akımı tanıtması bakımından izlenmeye değer. Grubun kurucularından Hollandalı Corneille, 1952'den sonra soyut izlenimciliğe yönelmişti. Sergideki özgünbaskılarında belirgin insan figürü, kuş, doğal öğeler ve güçlü bir renkçilikle kişisel bir anlatımcılığı geliştirdiği vurgulanıyor. 1948'de Deneysel Reflex, ardından Cobra etkinliğine katılan Hollandalı Karel Appel'de de anlatımcı bir şiddet görülür. 1960'ların sonundan bu yana renk yoğunluğundan ayrılmadan biçime ve figüre getirdiği spontan gerilim, biçim-bozma ve özgünlük onun özgün-baskılarına etkili bir renkçilikle yansımaktadır. 1949'da Cobra'ya katılan Belçikalı Pierre Alechinsky, resimlerinde anlatımcı bir coşkuyu biçimsel soyutlamayı, Uzakdoğu resmindeki ustalığı birleştiren bir biçim özgürlüğü ve içtenliği geliştirdi. İç içe geçmiş bezemeler, arabesklerin egemen olduğu, merkezdeki düzenlemeyi çevreye serpilmiş motiflerle destekleyen resimlerindeki şiirsellik özgünbaskılarında da doğal ve çizgisel soyutlamalarla ortaya çikmaktadır. Danimarkalı Cari Henning Pedersen, 1940 yıllarından sonra Kardinsky, Klee, Miro'nun ilkel ve popüler sanatların etkileriyle içtenlik ve renk zenginliğini bağdaştıran masalsı, şiirsel bir anlatımcılığa yönelmişti. Gerçeküstücü ve soyutlanmış figürler, coşkulu bir renkçilik özgün baskılarında da sürdürülüyor. Eğil Jacobsson'un figür soyutlaması, Heerup'un simgesel figür düzenlemesi, Constant'ın figür çıkışlı bir duyarlık, Anton Rooskens'in güçlü renk coşkusu içeren, Kari Otto Hulten'in doğal öğelerle biçimlenmiş özgünbaskı resimlerinde topluluğun ortak özellikleri kişisel biçem ayrımlarıyla izleniyor. Her insandaki anlatım dürtüsünü özgürce geliştirmek, Batı'nın klasik kültüründen arınmış yaratıcılık kaynaklarını araştıran, ilkel, duru, yalın biçimler, etkili renklerle soyut ya da figüratif gelişmelere hız kazandırmak isteyen bir akımın uzantılarını buluyoruz Cobra'nın özgünbaskılarında. Ali Artun Devrimci Sürrealizm hareketinin Fransız kanadının, Paris'te yeni gelişen Abstraction Lyrique akımına kapılması sonucunda, Belçikalı sürrealistlerle aralarında çatışma çıkar. Bunun üzerine 8 Kasım'da, Paris'te, Café Notre Dame'da toplanan ve Dotremont'nun Belçikalı devrimci sürrealistleri, sanatçı-filozof Asger Jom'un Danimarkalı, ressam Constant'ın da Hollandalı "deneycileri" temsil ettikleri grup, diğer bazı Avrupa ülkelerinin avangard hareketlerinden de katılımlarla Cobra'yı kurarlar. "Co-br-a", hareketin kurucularının yaşadıkları Kopenhag, Brüksel ve Amsterdam kentlerinin ilk harflerinin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Aynı zamanda, hem kutsal hem de öldürücü bir yılan olması dolayısıyla da Cobra adı benimsenir. Constant'm, Cobra'nm kuruluşuyla aynı zamanlarda, Hollanda Deneyci Grubu'nun dergisi olan Reflex'in birinci sayısında yayınladığı manifesto, hareketin kuruluş bildirisi ma hiyetindedir. 1949
- Cornélius Castoriadis, Troçkist Dördüncü Enternasyonal'den ayrılarak, Socialisme ou barbarie dergisini çıkarmaya başlar. Bu dergi 1965'e kadar, kırk sayı boyunca yayınlanmayı sürdürecektir.
Cobra üyeleri dergilerinden başka yayınlar da yaparlar. Örneğin, Le Petit Cobra enformasyon bültenleridir. Jorn, her biri ayrı bir sanatçıyı tanıtan on beş kitapçık yayınlar. Bu dizi Bibliothèque de Cobra'yı oluşturur.
Sanat ve 1968 Baharı, Sanat Dünyamız, Yapı Kredi Yayınları |
Cumba |
Eski evlerde, bina zeminin üstündeki katlardan bir odasının bina esas bedeninden sokağı dışarı doğru taşmış biçimine denir Cumba’ların üstü örtülü, önü açık ya da kafeslidir. |
Cümle kapısı |
Cami, saray ve büyük binalarda büyük esas kapı ( portal). |
Çan Kulesi |
Hıristiyanlıkta kiliselerde halkın ibadete çağırılması için çan çalmağa yarayan kuleler. Çan kuleleri Roman ve Gotik kiliselerinde giriş kapısının üstüne ya da iki yanına inşa edilirdi. Roman mimarisinden evvel çan kuleleri kiliseden ayrı ola¬rak inşa edilirdi. |
Çatalhöyük |
|
Çatı |
Binayı örten meyilli damın tahtadan iç inşaatıdır. Çatı eğer binanın üst ortasından muntazam, iki tarafa meyilli ise buna beşik çatı denir. Bizim ülkemizde ekseriyetle beşik ç. ile kırma ç. yapılır. Bunların yanında ç. yalnız tek tarafa meyilli ise ona sunrdurma çatı denir. |
Çatı aşığı |
- çatı inşaatında ayni sıradaki babaların üzerine yatay olarak konan ve üzerlerine çatı örtü sünün çakıldığı kirişlere denir. |
Çatı katı |
- Çatı bünyesi içinde yer alan ve binanın dış duvar üstünde penceresi olmayan kat-lardır. Birde Fransa'da uygulan¬mış mansard denilen çatı katı vardır. Bu kat, mansart çatılarda uygulanır. ( mansard). |
Çelik kalem |
Gravür plâkları üzerine, yapılacak resmi doğrudan doğruya oymaya yarıyan çelik uçlu kalem. |
Çerçeve |
İlk kez 15. y.y.'dan itibaren resimlerin etrafına çerçeve geçirmek bir adet olmağa başlamıştır. Çeşitli profillerde ve renkli boyalı olarak yapılmağa başlanmıştır. Barokta çerçevelerin altın yaldızla boyanması başlar. Bu ihtişam düşüncesi esasen Barok sanat için bir ihtiyaçtı. Yaprak, meyve, midye kabuğu gibi çeşitli bolluk esprisi yüklü, barok çerçeveler yapılmıştır. Klasisizm, Barok. çerçeveler yanında sade ve ciddi çerçeve anlayışını getirdi. Buna karşılık 19. y.y.'ın ikinci yansında yeniden altın yaldızlı ç.'ler moda oldu. Bunun yanında gene aynı tarihlerde tablonun havasına uygun bir çerçeve esprisi de düşünülmeye başlandı. Anca y.y.'ımızın ikinci yarısı, çerçeve fikrinin esas resmi etkilediği fikri ile 'çerçeveyi pek az hesaba katmağa başlamıştır. |
Çeşme |
Halkın yararlanması için eskiden hayrat olarak yaptırılan, yapısı ve işlenişi bakımından bir devrin mimari eserleri arasında yer alan, halkın su aldığı yerler. Türk mimarisinde çeşmelerin önemli bir yeri ve çeşitli adları vardır. |
Çıkma |
Binanın beden duvarından dışarı doğru cumba gibi olan taşmasına denir. |
Çıkma kule |
Kale beden duvarlarından bindirme suretiyle, dışarı doğru taşkın olarak yapılan küçük kulelere denir. |
Çıplak Model |
Çıplak olarak atölyelerde desen, resim ve heykel çalışması için durdurulan kadın ya da erkek model. |
Çırağan Bahçeleri |
Çırağan Bahçeleri meşale ve kandillerle aydınlatmaya denir. |
Çini |
Bir çeşit beyaz topraktan pişirilerek yapılmış, mineli, ince fakat saydam olmayan toprak işlerindendir. Çini, duvarları kaplamakta ve tabak çanak gibi eşya yapımında kullanılır. (keramik ). |
Çini mozayik |
Yanyana getirilerek bir yüzeyi kaplayan ve meydana getirilecek tezyinata göre kesilmiş, zemine gömülmek suretiyle kullanılan çini. |
Çin kırmızısı |
Parlak bir kırmızı renk |
Çin mavisi - |
Parlak acı yeşile çalan bir mavi |
Çini mürekkebi |
- İs karası Borneo kafurusu + jelatin + misk ile karıştırılarak yapılır. Su ile kolaylıkla eriyen ç. ile resim yapılır ve yazı yazılır. Şişeler için sulu halde tutulabildiği gibi kurutup çubuklar halinde de muhafaza edilebilir. |
Çiriş |
- Sarı zambak kökünden yapılan ve su ile karılarak kâğıt, karton gibi şeylerin yapıştırılmasını kullanılan bir zamktır. |
Çivi yazısı |
- Sümerler tarafından bulunmuş bir yazı çeşididir. Çivi yazısı çivi şeklinde çeşitli hatların düzenlenmesinden meydana gelmiş bir yazı çeşididir. Kilden levhalar üzerin yazılır ve sonra pişirilirdi. Böylece eski çağlarda kitaplıklar meydan getirilmişti. Çivi yazısı, Eti, Asur ve İranlı’larca kullanılmıştır. |
Çiy renk |
Resimde bir rengi, diğer renkler yanında uyuşmaması halindeki durumuna denir. Çiy renk aslında saf bir renk de olabilir. Ancak uyuştuğu takdirde renk saf da olsa çiğ durmayabilir. Bu bakımdan yalnız başına tek bir reni için çiy deyimi kullanılamaz. Çiy renk ve bağıran renk aynı şeydir. |
Çıkrıkçıyan |
Ağacın eğrisel yüzeyli olarak işlenmesinde kullanılan "çıkrık" aleti ile torna işi yapan ustalar. |
Çilehane |
İnzivaya çekilen derviş için hücre. |
Çörten |
Bir damın yağmur sularını dam oluklarından alarak temelden uzağa akıtmağa yarayan, dama yakın ve beden duvar üzerinde dışarı doğru çıkan oluk. Gotik katedrallerde bu çörtenler hayvan başlı ve ağızlı biçimlerde yapılmışlardır. |
Çubukluk |
Tütün içmek için kullanılan çubukları koymaya mahsus dolap veya duvarda yapılan raflı, yuvalı bölümler. |
Çutra |
Set, kerevet anlamına gelir. Fakat esas anlamı set'tir. Mastaba anlamı çutra'nın karşılığıdır. Mastaba, set anlamı ile Mısır'ın kademeli piramitlerini ifade eder. Mastaba, Mısır piramitlerinin geometrik piramit olmadan önceki biçimidir. |
Yorumlar
Yorum Gönder