RESİM VE RESSAMLARI KONU ALAN FİLMLER

 

Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında (2018)


Vincent Van Gogh'un hayatının son dönemine odaklanan bir film... Yönetmen Schnabel, senaryosuna da katkıda bulunduğu filmde, ressamın insanlarla iletişim kurmakta yaşadığı çaresizliği öne çıkarıyor ve sanatçının yalnızlığına psikolojik açıdan bakıyor. Resim yapmak için gittiği Güney Fransa'daki Arles kasabası onun için tam bir sosyal kâbusa dönüyor. Önceki filmlerde resim tutkusunun onu toplumdan kopardığını hissederdik.
Burada ise Van Gogh için resim, insanların dünyasına girmenin ya da onlara ulaşmanın yollarından biri gibi görünüyor... Schnabel, filmde Van Gogh'un resimdeki “tek fırça hareketi” tekniğinin sinemadaki karşılığını sadece görüntüler değil, kamera ve kurgu üzerinden bulmaya çalışıyor. Willem Dafoe'nun Oscar'a aday olan performansının filme çok şey kattığı kesin.

Loving Vincent (2017)


Animasyon tarihinin “el işi göz nuru” şaheserlerinden biri... 100'den fazla ressamın, 65 bin kareyi tek tek tuval üzerine yağlı boyayla resmettiği film, hikâyesini Van Gogh'un üslubu ve resimleriyle anlatıyor. Film, Van Gogh'un ölümünden bir yıl sonra geçiyor. Postacı Joseph Roulin, Van Gogh'un kardeşi Theo'ya yazdığı son mektubu sahibine iletmek üzere oğlu Armand'a veriyor.... Roulin, Van Gogh'un intihar ettiğinden emin değildir çünkü ressam son günlerinde sakin ve huzurlu görünmektedir.
Roulin, Van Gogh'u sürekli taciz eden bir gençden kuşkulanır. Doktorun kurşun yarasıyla ilgili yorumu da cinayet ihtimalini güçlendirir. İntihar yerine cinayet olasılığını ele almasıyla öne çıkan film, aslında öyküsünden ziyade Van Gogh'un resimlerinin ruhunu taşıyan animasyon tekniğiyle cezbediyor seyircisini...

Son Portre (2017)

Son Portre (2017)

Paris'e kısa bir ziyaret amacıyla gelen Amerikalı yazar James Lord (Armie Hammer) İsviçreli ressam ve heykeltıraş Alberto Giacometti'nin (Geoffrey Rush) ricasını kırmaz ve bir tablosu için poz vermeyi kabul eder. Ancak çok kısa sürmesi gereken bu iş giderek uzar. Zaman geçtikçe ve ortaya somut bir şeylerin çıkmadığını gördükçe öfkesine hakim olmakta zorlanan Lord, zamanla dahilerin kafalarının normal insanlardan biraz farklı çalıştığını yeniden anlayacaktır.
Paris'e kısa bir ziyaret amacıyla gelen Amerikalı yazar James Lord (Armie Hammer) İsviçreli ressam ve heykeltıraş Alberto Giacometti'nin (Geoffrey Rush) ricasını kırmaz ve bir tablosu için poz vermeyi kabul eder. Ancak çok kısa sürmesi gereken bu iş giderek uzar. Zaman geçtikçe ve ortaya somut bir şeylerin çıkmadığını gördükçe öfkesine hakim olmakta zorlanan Lord, zamanla dahilerin kafalarının normal insanlardan biraz farklı çalıştığını yeniden anlayacaktır.
Paris'e kısa bir ziyaret amacıyla gelen Amerikalı yazar James Lord (Armie Hammer) İsviçreli ressam ve heykeltıraş Alberto Giacometti'nin (Geoffrey Rush) ricasını kırmaz ve bir tablosu için poz vermeyi kabul eder. Ancak çok kısa sürmesi gereken bu iş giderek uzar. Zaman geçtikçe ve ortaya somut bir şeylerin çıkmadığını gördükçe öfkesine hakim olmakta zorlanan Lord, zamanla dahilerin kafalarının normal insanlardan biraz farklı çalıştığını yeniden anlayacaktır.

Danimarkalı Kız (2016)

Danimarkalı Kız (2016)

David Ebershoff tarafından yazılan The Danish Girl adlı 2000 tarihli romandan uyarlanan film, Danimarkalı ressam Lili Elbe'nin (gerçek adı Einar Wegener) sıra dışı yaşamını beyaz perdeye taşıyor. Danimarka'da ünlü bir ressam olan Einar Wegener (Eddie Redmayne) erkek olarak dünyaya gelip Gerda Gottlieb ile bir erkek olarak evlense de kendisini kadın gibi hissetmektedir. Kendisi gibi ressam olan eşi Gerda'ya (Alicia Vikander) bir gün kadın model olarak poz verdikten sonra karşı cinsten ikinci bir kişiliğe bürünmeye başlar. Bütün bu süreç, Wegener'in tarihte bilinen ilk cinsiyet değiştirme ameliyatlarından birinin objesi olmasına dek sürecek, ikilinin hem özel, hem de profesyonel hayatlarını geri dönülemez bir şekilde değiştirecektir. 

Woman in Gold (2015)

 

Altınlı Kadın / Woman in Gold, dünyaca tanınan modern dönemin en önemli ustalarından Avusturyalı ressam Gustav Klimt’in Adele Bloch- Bauer I adlı portresinde resmettiği Adele Bloch-Bauer’in yeğeni Maria Altmann’ın gerçek hikayesini konu alıyor. Avusturya’nın bir simgesi haline gelen, Klimt’in altın varaklar kullanılarak ürettiği bu önemli tablo, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte aile yadigarı bu tablo Naziler tarafından el konuluyor. Avusturya’yı terk edip Amerika’ya yerleşmek zorunda kalan Adele Bloch-Bauer’in yeğeni Maria, 60 yıl sonra el koyulan aile yadigarı tablonun peşine düşüyor. Büyük bir kararlılık ve azimle Avusturya’ya teyzesine ait olan bu tabloyu almak için dönen Maria, deneyimsiz avukatı Randy Schoenberg ile birlikte Avusturya hükümetine karşı büyük bir savaş veriyor. Geçmiş ve gelecek arasında olayların irdelendiği filmde Yahudi soykırımının acı gerçekleri sanat üzerinden izleyiciyle yüzleştiriliyor. 

Big Eyes (2014)

Big Eyes (2014)

Eşi ve kızıyla birlikte sıradan bir hayat süren Margaret Ulbrich (Amy Adams), bu hayata daha fazla dayanamayarak kızıyla birlikte San Francisco'ya kaçar. Burada hayatta kalabilmek için tek şansı, resim yeteneğini kullanarak sokaklarda yaptığı resimleri satmaktır. Bu sırada karizmatik bir başka sokak ressamı Walter Keane ile (Christoph Waltz) tanışır, kısa sürede evlenirler ve Margaret, Keane olarak anılmaya başlar. Margaret'in kızından esinlenerek yaptığı büyük gözlü çocuk resimleri büyük ilgi görmeye başlar, ancak bu başarının kaymağını Walter yemektedir. Walter, eşsiz ikna yeteneği ve insan ilişkilerindeki başarısıyla Margaret'in resimlerini kendi adıyla bir marka haline getirir. Margaret bu oyuna kızının geleceği için katlanmak durumundadır.

Effie Gray (2014)

Effie Gray (2014)

19. yüzyıl İngiltere'sinde geçen filmde, dönemin en ünlü sanat tarihçisi ve eleştirmenlerinden biri olan John Ruskin ile evlenen genç Euphemia "Effie" Gray'in hikayesi ele alınıyor. Bir türlü yolunda gitmeyen evlilik zamanla hayal kırıklığı ve acıları da beraberinde getirir. Bir gün kocasının arkadaşlarından biri olan ressam John Everett'e modellik yapan Effie, ressama aşık olur ve aralarında bir ilişki başlar. En yakın arkadaşı Elizabeth Eastlake'in verdiği cesaretle kocasından ayrılmaya karar veren Effie için dönemin sert muhafazakarlığıyla yüzleşme vakti de gelmiştir. Ünlü oyuncu Emma Thompson'ın senaryosunu yazıp başrolünde yer aldığı filmin yönetmenliğini Richard Laxton üstleniyor.

Mr.Turner (2014)


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İngiliz ressam Joseph Mallord William Turner (1775 – 1851) deniz temalı manzara resimleriyle bilinen, romantizm akımına dahil edilen bir sanatçı... Yaşadığı dönemde takdir gören, geçim sıkıntısı çekmeyen biriydi. Ama empresyonist akımın öncüsü olarak kabul edilen bazı eserleri nedeniyle eleştiriler almış, hatta alay konusu olmuştu. Film sanatçının son dönemine odaklanıyor. Daha çok babası ve sevgilisi Sophia Booth ile olan ilişkileri anlatılıyor. Yönetmen Mike Leigh, Turner’ın hayatını duygusallıktan uzak, objektif bir tavırla anlatırken onu çevreleyen insanları ve sanat dünyasını ustalıkla tasvir ediyor.
Filmi sürükleyen güçlü bir ana temanın eksikliği göze çarpsa da Turner’ın sanatına karşı duyduğu tutku ve çalışma aşkı ön plana çıkıyor. Timothy Spall, homurtusu eksik olmayan, asık suratlı Turner’ı ustalıkla canlandırıyor. Dick Pope’un, Turner’ın suluboya renklerini yakalamaya çalışan görüntü yönetimi de etkileyici ve mükemmel.

Renoir (2012)

Renoir (2012)

"Mavi En Sıcak Renktir"in vizyon tarihinin Akademi tarafından belirlenen sınırlara uymaması sebebiyle Fransa’nın Oscar adayı olarak seçilen Renoir, resim ve sinema sanatının iki önemli ismi Pierre-Auguste Renoir ve oğlu Jean Renoir’nın yaşamlarının bir kesitine odaklanan ve ilk gösterimini Cannes’da yapmış bir Gilles Bourdos filmi. Empresyonizmin en büyük temsilcilerinden olan Renoir’nın kendi ismini taşıyan büyük oğlu Pierre’in oğlu Jacques Renoir’ın çalışmalarına dayanan senaryo üzerine kurulu film, ressamın pek çok tablosunu süsleyen Andrée’nin Renoir'ın evine gelmesiyle açılıyor.

Paris'te Gece Yarısı (2011)

 

2011 yapımı Woody Allen imzalı fantastik komedi filmi, Allen’ın en beğenilen filmleri arasına yer alıyor. İzleyiciyi 1920, Paris’ine götüren, o dönemde yaşamış bir çok sanatçı, şair, yazar, yönetmen, eleştirmen, koleksiyoner ile bir araya getiriyor. Filmde, senarist ve kendisine bir hikaye arayışında olan bir adamın (Gil Pender) nişanlısı ile birlikte geldiği Paris’te gece yarıları yaşadığı fantastik öykü anlatılıyor. Gil’in nişanlısıyla olan farklı fikir ve hayata bakış açıları Gil’in zamanda geri gitmesiyle daha da farklılaşıyor. 20 lerin Paris’inde yaşamış, Ernest Hemingway, Salvador Dali, Gertrude Stein ve daha bir çok entelektüel kişinin de görülebileceği film izleyiciyi bugüne ilham veren zamanlarına, entelektüel ortamına götürüyor. Paris’te Gece Yarısı, aralarında 84. Akademi Ödülleri ve Altın Küre Ödülleri’nin bulunduğu pek çok ödüle sahip.

Mutluluğa Boya Beni (2011)

Mutluluğa Boya Beni (2011)

Le Point dergisinin “Yılın en yaratıcı ve şiirsel Fransız filmlerinden biri” diye nitelediği Mutluluğa Boya Beni, büyükler kadar çocuklara da hitap eden bir canlandırma. Bitmemiş bir resim üzerindeki bir şato ve çiçeklerle dolu bir bahçedeyiz. Bu tabloda resmedilip renklendirilmiş Toupin’ler gücü ele geçirmiştir. Toupin’ler, çizimleri yarım kalan Pafini’leri devre dışı bırakmış ve yalnızca taslak halindeki Reuf’ları da esir almışlardır. Şimdi Ramo, Lola ve Plume düzeni yeniden sağlamak ve arkadaşlarını kurtarmak için ressamı bulmak üzere yollara düşecek, bir dolu macera yaşayacak, şatodan ve çiçekli bahçeden geçecek, hatta başka resimlere gideceklerdir.

Çıkışlar Hediyelik Eşya Dükkanından (2010)
Exit Through The Gift Shop / Çıkışlar Hediyelik Eşya Dükkanından (2010)

Her şeyiyle bambaşka olan Exit Through The Gift Shop’u izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Sokak sanatını ve çağdaş sanatı değişik bir şekilde ele alan bu filmin yönetmeniyse ‘Gerilla artist’ olarak bilinen sanatçı Banksy. Film bir şeyleri çekmekle kafayı bozmuş Terry Guetta tarafından kameraya alınmış olmasına rağmen, Banksy’nin işe el atması sayesinde beyaz perdeye yansıyabildi.

 Çöplük (2010)

Çöplük (2010)

2010 Berlin İnsan Hakları Ödülü, Panorama–İzleyici Ödülü, 2010 Seattle En İyi Belgesel, 2010 Sundance İzleyici Ödülü... Çekimi üç yıldan fazla süren Çöplük, tanınmış sanatçı Vik Muniz’i Brooklyn’deki evinden memleketi Brezilya Rio de Janeiro’nun dışında yer alan dünyanın en büyük çöplüğü Jardim Gramacho’ya kadar izliyor. Muniz burada renkli bir “catador” grubunun fotoğraflarını çekiyor. Catador’lar ise geri dönüşüme uygun atıkları toplayıp onlardan sanat üretiyor. Eleştirmenler Çöplük’ü “Belgesellerin Slumdog Millonaire’i, ilham verici, dokunaklı ve herkesi memnun edecek bir film” olarak tanımlıyor.

Little Ashes (2008)

Little Ashes (2008)

1922'de Madrid göreneksel değerlerin, caz, Freud ve yenilikçiliğin tehlikeli etkileri arasında bir meydan okuma savaşı. Salvador Dali, büyük bir sanatçı olma tutkusuyla 18 yaşında üniversiteye girmiştir. Onun utangaçlığının ve şahlanmış göstermeciliğinin garip harmanı, üniversitede sosyal tabakadan iki kişinin dikkatini çekmiştir: Federico García Lorca ve Luis Buñuel.
Film bu üçlünün gençlik dönemlerini, dostluklarını, farklı yönden ilişkilerini ve kendi dallarında bir ressam, bir şair ve bir yönetmen olarak yükselişlerini konu almaktadır.

Seraphine (2008)


Séraphine de Senlis olarak da bilinen Séraphine Louis (1864–1942) bir hizmetçiydi, Resim yapmaya 41 yaşında başladı. Her şeyi kendi başına öğrenmiş ve dini inançlarından ilham almıştı. Resimlerinde çevresinde çok rahat bulabileceği toprak ve ölü hayvan kanı gibi malzemeler kullanırdı. Film, 1914 yılında Alman sanat koleksiyoncusu ve eleştirmeni Wilhelm Uhde'nin Séraphine de Senlis'in yaşadığı kasabada bir ev tutmasıyla açılıyor.
Uhde'nin, Senlis'in eserleriyle karşılaşmasıyla birlikte sanat tarihinin en şanssız ressamlarından birinin dokunaklı hikâyesine tanık olmaya başlıyoruz. Senlis, ölümünden sonra eserlerindeki duygu yoğunluğu ve renk kullanımıyla tanınan bir ressam haline geldi. Fransız aktris Yolande Moreau, ruhsal sorunlar ve coşku dolu heyecanlar arasında gidip gelen Senlis yorumuyla en iyi kadın oyuncu dalında Cesar ödülünü kazanmıştı.


Akileus ve Kaplumbağa (2008)

Akileus ve Kaplumbağa (2008)

 

Machisu, anne-babasını çocuk yaşta kaybettikten sonra yetimhanede büyür. Lisede bir sanat okuluna giren Machisu, bu konuda hiç yeteneği olmamasına rağmen ünlü ve başarılı bir ressam olma hayalleri kurmaktadır. Ne var ki bu konuda bir türlü başarılı olamaz.
Sınıf arkadaşı Sachiko ile evlenen Machisu'nun bir de kızı olur. Yıllar geçtikçe ünlü bir ressam olma takıntısı giderek güçlenir ve baskınlaşır, ta ki tüm hayatını mahvedene kadar.
Filmin ismi, Zeno adlı filozofun hareket, zaman ve değişimin bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını savunan ünlü paradoksundan alınmıştır. Film, Kitano'nun gerçeküstücü otobiyografik üçlemesinin son parçası.

Her Çocuk Özeldir (2007)

Taare Zameen Par-(HER ÇOCUK ÖZELDİR ) - Gezipduru

Orijinal adı "Taare Zameen Par" olan "Her Çocuk Özeldir" filmi her çocuğun hikâyesini aynı dilde fakat ayrı şekilde anlatıyor. Çevremizde gördüğümüz, belki de hiç anlayamadığımız özel çocukları aslında nasıl anlayabileceğimizi bize adeta bir ders niteliğinde anlatıyor. Öğrenme güçlüğü (disleksi) olan bir çocuk olan Ishan'ın hayatının etrafında şekillenen filmin, ünlü film değerlendirme sitesi olan Imdb puanı da 10 üzerinden 8.5.

Gece Bekçisi (2007)

Gece Bekçisi (2007)

Film, 1642'yi Rembrandt van Rijn'in hayatının dönüm noktası yapan, onu varlıklı ve ünlü bir sanatçıyken gözden düşmüş yoksul birine dönüştüren, ressamı hem o yapan hem de onun mahvolmasına sebep olan "Gece Bekçisi" tablosundaki hain suikast komplosu, meşhur Hollandalı ressam ve kadınlarını anlatıyor.

Goya's Ghosts (2007)

Goya's Ghosts

1792 İspanya... Katolik Kilisesi’nin en güçlü olduğu dönem...
Goya (Stellan Skarsgrad), ülkenin en ünlü ressamıdır. Goya’nın genç ve güzel ilham perisi Ines’in (Natalie Portman) Engizisyon Mahkemesi’nin arkasındaki güçlü bir rahip tarafından, toplumsal değerlere aykırı davranış ile suçlanması büyük bir skandal yaratır. 
Güzel model Ines haksız yere Engizisyon mahkemesi tarafından mahkum edilip işkence görünce, Goya’nın eski dostu rahip Lorenzo (Javier Bardem) ile olan dostluğu sınanır. Goya, Lorenzo’ya Ines’in hayatının bağışlanması için yalvarır. Fakat Lorenzo gücün peşindedir ve Engizisyon’un arkasındaki asıl güçlerin başıdır. Ines hapse atılır, işkence görür ve ölüme terk edilir. 
20 yıla yakın bir süre geçer. Goya, yaratıcılığının doruğuna ulaşmıştır ama artık sağırdır ve akıl sağlığı yerinde değildir.
Goya, Ines ve Lorenzo tekrar bir araya gelir ve yıllarca saklanan sırlar ortaya çıkar.

Factory Girl (2006)

Factory Girl (2006)

Genç, güzel ve zengin bir parti kızı 1965’te Radcliffe’ten ayrılır ve New York’a doğru yola koyulur. Andy Warhol adında genç bir sanatçı ile tanışınca ona hayatı boyunca olmak istediği aktristi olması konusunda yardım edeceğine dair söz verir. Bir biyografi niteliğindeki film sanat dünyasında, dikkat çeken Andy Warhol’a odaklanıyor. Onun stüdyo evi olan fabrikası, hayat biçimi, inişli çıkışlı ilişkileri perdeden yansırken ilgi çekici bir film olarak izliyoruz. Zaman ayrılıp, izlenmeyi hak eden bir çalışma.

Klimt (2006)

Klimt (2006)

Görüntüleriyle de müziğiyle de sinemaya özgü görkemli bir alegori. Yönetmen Raoúl Ruiz'in sıra dışı, tartışmalara konu olan ressam Klimt'e saygı duruşu niteliğindeki bu film, 19. yüzyıl sonunun özgün tarihsel zeminini büyük canlılıkla perdeye taşıyor. Olayların merkezinde devletin ressama ısmarladığı "Alegoriler" tablosuyla oluşan büyük skandal duruyor. Biz de cinselliğe dayalı sayısız resmi "art nouveau" biçeminin simgesi sayılan Gustav Klimt'e tanıklık ediyor, film büyücüsü Méliès'le, ressamın gizemli dansçısıyla, Franz Matsch, Egon Schiele, Carl Moll, Adolf Loos, Ludwig Wittgenstein gibi dost çevresini oluşturanlarla ve öteki çağdaşlarıyla tanışıyor ve sanatsal özgürlük adına verdiği savaşımı izliyoruz.

Modigliani (2004)

Modigliani

Çizdiği resimlerin gözlerini boş bırakarak imzasını atan rakiplerinin aksine resimlerinin satılmasını umursamayan ve zamanın zengin ressamlarının aksine beş parasız yaşayan, sosyetenin övgülerine rağmen onların ruhsuzluğunu yüzlerine en uygunsuz şekilde vurmaktan da geri durmayan fütursuz bir kişilik. Ve güzel gözlü Jeanne...

Girl With a Pear Earring (2003)

Girl With a Pear Earring

1665 yılında Hollanda'sında geçen bu filmde on yedi yaşındaki Griet (Scarlett Johansson) babası bir iş kazasında kör kalınca ailesini geçindirmek için çalışmak zorunda kalır ve ressam Johannes Vermeer'in (Colin Firth)evinde hizmetçiliğe başlar. Griet , zamanla evli olan ressamın ilgisini çeker. Vermeer, onun yetiştirilme tarzı, eğitim düzeyi ve sosyal konum açısından çok farklı olmasına rağmen, renkler ve ışığı algılama kabiliyetini farkederek onu resimlerinin gizemli dünyasına çeker.Bu ortak yönlerinden dolayı aralarındaki hizmetçi-efendi ilişkisi yerini yakınlaşmaya bırakır.

Frida (2002)

Frida

Film, sanat tarihinin sıradışı insanlarından biri olan Frida Kahlo'nun hayatını anlatıyor. Frida'nın meşhur aşkı, bir kadın düşkünü olan Diego, Frida'ya 'kendini farklı kadınlarla birlikte olmaktan alıkoyamayacağını, ama özünde sadece O'nu seveceğini' söylemiş ve Frida tarafından anlayışla karşılanmıştır. Ancak zamanla ilişkileri problemli bir hal almaya başlar.

Pollock (2000)

Pollock

Dışavurumculuğa yeni bir boyut getiren çalışmalarıyla sanat tarihine geçen Amerikalı sanatçı Jackson Pollock'un problemlerle dolu yaşam öyküsü, filmde Pollock'u canlandıran usta oyuncu Ed Harris'in ilk yönetmenlik denemesinin konusunu oluşturuyor...

Artemisia (1997)

Artemisia

Artemisia Gentileschi (1593-1653) çok bilinen kadın ressamların ilkidir. Film onun henüz çocukken babası Orazio Gentileschi (Michel Serrault) tarafından korunup ve yönlendirilmesini anlatıyor.
Yasak da olsa profosyonelce merakı yüzünden ilgi duyduğu erkek anatomisi onu değişik cinsel zevklere yöneltir.
Esas onu ünlü yapan, 1612 yılında Artemisia'nın resim öğretmenin, genç kıza tecavüz etmekle suçlanması olur.

I Shot Andy Warhol (1996)I Shot Andy Warhol (1996)

Andy Warhol demişken bu filme değinmemek olmaz. Kanadalı yönetmen Mary Harron çektiği bu bağımsız film, Andy Warhol’u öldürmeye çalışan feminist yazar Valerie Solanas’ı ve Warhol’la olan ilişkisini konu ediniyor.

Surviving Picasso (1996)

Surviving Picasso

Picasso’nun acımasız iç dünyasına tahammül edebilen tek âşığı olan Françoise Gilot ile ünlü ressam arasındaki ilişkiyi anlatıyor film.

Basquiat (1996)


Jean-Michel Basquiat (1960-1988) Brooklyn doğumlu bir sokak sanatçısıydı. Duvarlara resimler çizer, sokaklarda yaşardı. Andy Warhol'un onu kanatlarının altına almasıyla birlikte New York sanat dünyasındaki yükselişi başladı... Kolaj tarzındaki tuval resimleriyle ünlü bir sanatçı haline geldi ama ne yazık ki uyuşturucudan bir türlü vazgeçemedi...
Kendisi de bir ressam olan ve senaryoyu yazan yönetmen Julian Schnabel, yakından tanıdığı sanat camiasını anlatma konusunda hayli başarılı... Gary Oldman'ın oynadığı ressam karakterinin Julian Schnabel'den esinlendiğini belirtelim. Jeffrey Wright'ın Basquiat'yı canlandırdığı filmde Andy Warhol rolünde ise David Bowie'yi seyrediyoruz.


Carrington (1995)


Kısaca Carrington olarak bilinen ressam Dora Carrington (1893 – 1932) ile yazar Lytton Strachen'in (1880 – 1932) yaşam öykülerini anlatan bir film... Michael Holroyd'un Lytton Strachey'nin biyografisinden yola çıkan yönetmen Christopher Hampton, ikilinin tanışmalarıyla başlayan ve yıllarca süren aşk hikâyelerini özenli ve duyarlı bir sinemayla anlatıyor.
Strachey'nin eşcinselliği nedeniyle sıra dışı bir aşktır bu... Altı ayrı bölümden oluşan film 1915'de başlıyor ve iki sanatçının da hayatını kaybettiği 1930'lu yıllara dek sürüyor. Filmde Carrington rolünde Emma Thompson'ı, Strachen rolünde ise Jonathan Pryce'ı izliyoruz.

Crumb (1994)

Crumb (1994)

Crumb, çizgi roman dünyasına katkısıyla tarihe geçmiş, enteresan bir karaktere sahip olan Robert Crumb’un hayatını konu ediniyor. Underground çizgi roman akımının babası Crumb’ın nasıl biri olduğunu bu belgesel sayesinde yakınlarının ağzından duyuyoruz. Eğer ilginç bir sanatçının bilinçaltını merak ediyorsanız bu filmi izlemenizi tavsiye ederiz.

Van Gogh(1991)

Van Gogh(1991)

Film, ressamın trenle köye gelmesi ve muayene olmak üzere köy doktorunu ziyaret etmesiyle başlar. Sanatsever bir kişi olan Doktor Gachet, Van Gogh’u evinde kalmaya davet eder. Van Gogh, doktorun genç ve sevimli kızını model olarak kullanır ve sonunda sevgili olurlar. Müşfik baba şaşkınlık içindedir. Bu arada Van Gogh’un kardeşi Theo’yla ilişkisi giderek gerginleşmekte ve bozulmaktadır. Istırap yüklü çalışmaları, burjuva Marguerite ve hayat kadını Cathy arasında bir türlü bulamadığı aşk, Theo ve karısı Joanna’yla paylaştığı başarısızlık karşısında duyduğu panik, ve yaşamındaki bu son yazın sıcaklığı ve şehveti, sanatçının göz göre göre yaklaşan ölümüne neden olan etkenlerdir...

Sol Ayağım (1989)

Sol Ayağım (1989)

Beyin felci ile dünyaya gelen ve sadece sol ayağını oynatabilen İrlandalı yazar Christy Brown’un, kendi hayat hikâyesini anlattığı Sol Ayağım kitabıyla aynı ismi taşıyan eser, çekildiği 1989 yılında kendinden oldukça söz ettirdi. Christy Brown’u canlandıran Daniel Day-Lewis en iyi erkek oyuncu dalında, Brenda Fricker ise en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar’ını kazandı. Film ayrıca en iyi yönetmen, en iyi film ve en iyi senaryo dalında da Oscar’a aday gösterildi..

Camille Claudel (1988)


Olağanüstü bir heykeltraş olmasına rağmen yaşadığı dönemde sevgilisi Auguste Rodin'in gölgesinde kalan sanatçı Camille Claudel'in (1894-1943) öyküsü... Reine-Marie Paris'in biyografisinden yola çıkan Bruno Nuytten, Claudel ile Rodin'in tanışmalarından başlayarak iki sanatçının ilişkilerinin gelişimini anlatıyor. Claudel'in kariyerinin yükselişini ve akıl sağlığını yitirmesiyle birlikte çöküş sürecini de izliyoruz.
Fransız aktris Isabelle Adjani, kendisine en iyi kadın oyuncu dalında Cesar ödülü kazandıran performansıyla Oscar'a da aday olmuştu. Gerard Depardieu'nün de Rodin'de başarılı bir performans çıkardığı film, dinamik kamera kullanımı, müzikleri ve akıcı kurgusuyla öne çıkıyor.

Caravaggio (1986)

Caravaggio (1986)

Geldik bir başka Michelangelo’ya. Barok sanatının ilk büyük sanatçısı olan Michelangelo Merisi da Caravaggio’nun yaşamını, ressamın çizimleri üzerinden anlatan bu film Derek Jarman tarafından 1986 yılında yayınlandı.

Goya (1971)


İspanyol ressam Goya (1746-1828) üzerine çekilmiş başka filmler de var. Doğu Almanya yapımı “Goya” belki içlerinde en az bilineni... Lion Feuchtwanger'in romanından uyarlanan filmi,1980'li yıllarda İstanbul Film Festivali'nin ilk yıllarında seyretmiştim. Film Goya'nın bir ressam olarak İspanya sarayındaki hayatını, dönemin iktidarıyla yaşadığı çatışmaları ve güzel bir düşese duyduğu aşkı temel alıyordu. İktidarla iç içe geçen ve özgürlüğü kısıtlayan dini kurumları eleştiren film, Goya'yı delilikle keder arasında gidip gelen çılgın bir karakter olarak çiziyordu.
Yönetmen Konrad Wolf'un en büyük başarısı Goya'nın eserleriyle anlattığı hikâye arasında kurduğu görsel bağlardı... Hikâyenin gerçekliği tarihsel anlamda belirsiz bile olsa, eserleriyle filmin ruhu arasındaki kurduğu ilişki gerçekten etkileyiciydi... Litvanyalı aktör Donatas Banionis de gerçekçi bir Goya portresi çiziyordu.
 

Andrey Rublev (1966)


15'nci yüzyılın ünlü kilise ressamı, ikon ve duvar freski ressamı Andrey Rublev'in ayrıntılarıyla bilinmeyen hayat hikâyesi üzerine bir deneme... Tarkovski, Rublev'i çağına tanıklık eden bir sanatçı olarak getiriyor karşımıza. Rublev, zorbalığın, etnik ayrımcılığın, ırkçılığın, zalimliğin hüküm sürdüğü bir çağda yaşıyor. İnancı sınavlardan geçiyor, umutla umutsuzluk arasında gidip geliyor... Filmin sanatçı ve toplum arasındaki ilişkileri ele aldığı da söylenebilir.
Tarkovski, sanatçının özgürlük arayışının yanı sıra iktidar-sanat ilişkilerini de sorguluyor. Tarkovski filmini bir fresk gibi kuruyor. Filmdeki bölümler bağımsız birer hikâyeden ziyade ancak finalde ortaya çıkacak o “büyük resmin” birbirini takip eden parçalarını hatırlatıyor. Birçok soruşturmada sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak gösterilir.

Acı ve ilham (1965)

Acı ve ilham (1965)

Irving Stone’un 1961 yılında çıkardığı aynı adlı eserinden uyarlanan Acı ve İlham, Papa II. Julius’un kendisi için kalıcı bir eser bırakmak amacıyla ünlü heykeltıraşı Michelangelo’yu görevlendirmesini konu ediniyor.

Ölmeyen insanlar (1956)

Ölmeyen insanlar (1956)

Hollandalı ünlü ressam Van Gogh hakkında çekilmiş (ve çekilecek) birkaç film olmasına rağmen, kendinden en çok söz ettiren film; Vincente Minnelli ve George Cukor’un yönettiği Ölmeyen İnsanlar. Kirk Douglas’ın Van Gogh’u canlandırdığı film, ünlü sanatçının yalnız hayatını ve nasıl ressam olduğunu anlatıyor.

Lust For Life (1956)

Lust For Life

Hollandalı ressam Vincent Van Gogh'un hayat hikayesini beyazperdeye aktaran ilk önemli filmlerden biri... Irving Stone'un romanından uyarlanan film, Van Gogh'un hayatını, din adamı olmaya çalıştığı ama başarılı olmadığı günlerden itibaren anlatmaya başlıyor. Yaşadığı umutsuz aşk deneyimi, parasızlık onu giderek bunaltıyor. Paris'te kardeşi Theo'nun yanında yaşadığı dönemde gençlik yıllarındaki resim tutkusuna yeniden yöneliyor...
Kirk Douglas'ın Van Gogh'u son derece tutkulu bir yorum ve aşırıya kaçan bir duygusallıkla yorumladığı filmde Paul Gaugin'i de Anthony Quinn canlandırmış ve filmde toplam 8 dakika süren performansıyla yardımcı erkek kategorisinde Oscar kazanmıştı. Film Türkiye'de “Ölmeyen İnsanlar” adıyla 1958 yılının ocak ayında gösterime girmişti.

Le Mystère Picasso / Picasso’nun Gizemi (1956)Le Mystère Picasso / Picasso’nun Gizemi (1956)

Fransız sinemacı Henri-Georges Clouzot tarafından 1956 yılında çekilen belgesel-biyografi türündeki filmde, Picasso’yu da resim yaparken görme şansına erişebilirsiniz. 

Moulin Rouqe (1952)



Fransız sanatçı Henri de Toulouse-Lautrec'in (1864-1901) hayatının son dönemini konu alan, gerçekler kadar hayal ürünü olaylara dayanan bir film... Amerikalı usta yönetmen John Huston, Pierre La Mure'ün romanından uyarlanan İngiliz yapımı filmde, 19. yüzyıl sonunda Paris'teki bohem hayatı ve kankan dansını gösterişli bir sinemayla anlatıyor. Huston ve görüntü yönetmeni Oswald Morris'in Toulouse-Lautrec'in renklerini yakalamaya çalıştığı film, TechniColor renkleri ve görsel atmosferiyle öne çıkıyor.
Filmin hikâyesi fiziksel görünümü nedeniyle asla gerçek bir aşk yaşayamayacağını düşünen Toulouse-Lautrec'in hüzünlü dramı üzerine kurulu... Başrollerde Jose Ferrer ve Zsa Zsa Gabor'un oynadığı film, seyircilerden gördüğü ilginin yanı sıra 2 Oscar kazanmıştı. Geçip giden yıllara rağmen değeri azalmayan bir klasik... Daha eğlenceli bir Toulouse-Lautrec'le tanışmak isteyenler, Baz Luhrmann'ın “Moulin Rouge!”unda onu bir yan karakter olarak görebilir.

Rembrandt (1936)

Rembrandt

Charles Laughton’un 17. Yüzyılın tutku dolu ressamı Rembrandt’ı başarılı canlandırmasıyla hayat buluyor. Film, 1642 yılının Amsterdam’ında usta ressam Rembrandt Van Rijn’in kör edici güzellikteki ün ve zenginlikten oluşan hayatının çok sevdiği karısının ölümüyle değişmesini, Rembrandt’ın karanlık ve acı dolu yapıtlar yapmaya





Yorumlar

  1. Bildiğiniz, izlediğiniz filmleri öneri olarak yazarak katkıda bulunabilirsiniz...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder