Skroi |
Helezon |
Sofa |
Ev ve diğer eski yapılarda odaların oraya açıldığı büyük geniş salon. Eskiden saray ve konaklarda sofaların büyüklerine divanhane denirdi. |
Soğuk renkler |
Mavi ve yeşil renklerdir, |
Somaki |
Beyaz benekli, kırmızı ya da yeşil renkte, mermere benziyen, güzel cila alan ve sütun, vazo, kaplama vb. yapmakta kullanılan sert bir taş cinsi. |
Somut Sanat |
Hollandalı sanatçı teorisyen, De Stijl ve Elemanterizm hareketinin kurucusu Theo Van Doesburg, Art Concret’in Nisan 1930 tarihli yazısında çıkan “Somut Sanat’ın Temeli” manifestosunda Somut Sanat’ı şöyle tanımlıyordu: İlan ediyoruz ki: 1) Sanat evrenseldir. 2) Sanat eseri, uygulanmadan önce zihin tarafından tamamen üstüne düşünülerek kavranmış olmalı ve öyle oluşturulmalıdır. Doğanın formel özelliklerinden, bedensel zevklerden ya da duygusallıktan başka hiçbir şeyi içermemelidir. Bir lirizmi, dramatizmi, sembolizmi, vb. dışlamaktan yanayız. 3) Resim bütünüyle saf plastik öğelerden, yani düzlemler ve renklerden kurulmalıdır. Resimsel bir öğenin “kendisi”nden başka bir önemi yoktur ve bu yüzden resmin “kendisi”nden başka anlamı olmamalıdır. 4)Resmin- ve öğelerinin- kuruluşu basit ve görsel açıdan denetlenebilir olmalıdır. 5) Teknik mekanik, yani kesin, anti izlenimci olmalıdır 6) Mutlak berraklık için çaba harcanmalıdır. Manifestoda ana hatlarıyla konduğu üzere soyut sanat
anlayışı, 1930’lardan 1950’lere kadar çalışmalarını “Somut” olarak
isimlendiren çeşitli sanatçıların ana çıkış noktasıydı. Modern Çağda Sanat, Amy Dempsey, Çeviri: Osman Akınhay, Akbank Yayınları |
Son cemaat yeri |
Namaza geç kalanlar için camilerin dışında, giriş kapısı önündeki avludan yüksek ve revaklı namaz kılma yeri. |
Sosyal Gerçekçilik |
1930’
ların iki belirleyici olayı olan Büyük
Buhran ve Avrupa’da faşizmin yükselişi birçok Amerikan sanatçısını
soyutlatmadan uzaklaştırıp gerçekçi resim üsluplarına yöneltmişti.
Bölgecilere (Amerikan Sahnesi) göre bunun anlamı, Amerika’nın tarımsal
geçmişine dair idealize edilmiş, genellikle şovenistçe bir bakışın öne çıkarılmasıydı. Yine de
sosyal gerçekçiler toplumsal düzeyde daha bilinçli bir sanata ihtiyaç olduğu
kanısındaydılar. Modern Çağda Sanat, Amy Dempsey, Çeviri: Osman Akınhay, Akbank Yayınları |
Sosyalist gerçekçilik |
Sosyalist Gerçekçilik, 1934’te Moskova’da yapılan Birinci Bütün Sovyet Yazarları Kongresi’nde Sovyetler Birliği’nin resmi Sanatsal üslubu olarak ilan edilmişti. Bunu, sosyalist gerçekçiliğin Sovyetler Birliği’nde kabul edilebilir tek sanat türü olduğunu bildiren başka sanatlar için benzer kongreler takip etti. Böyle bir karar, 1920’lerden beri devrime en iyi hangi sanat türünün hizmet edeceği konusunda figüratif sanatı destekleyenler ile soyut sanatın destekçileri arasında yürütülen tartışmaya da son verecek, Sovyetler Birliği’ndeki “modern” hareketi fiilen nihayete erdirecekti. 1934’ten itibaren bütün sanatçılar devletin denetimindeki Sovyet Sanatçıları Birliği’ne katılmak ve kabul edilen çerçevede eserler vermek zorundaydılar. Sosyalist Gerçekçilik’in üç yönlendirici ilkesi parti sadakati, doğru ideolojinin sunulması ve anlaşılabilirlikti. Sanatsal değeri belirleyen, bir eserin sosyalizmin inşasına ne derecede katkıda bulunduğuydu; böyle eserler yasaklanamazdı. Tercih edilen üslup da, kitlelerce daha kolay anlaşılabilen gerçekçilikti, tabi bu da eleştirel gerçekçilikten ziyade, ilham verici ve eğitsel bir gerçekçilikti. Sosyalist gerçekçilikte amaç, devleti kutsayıp Sovyetlerce inşa edilmekte olan yeni sınıfsız toplumun üstünlüğünü vurgulamaktı. Bu iki konu ve bunların sanatlarda sunuluşu dikkatle izleniyordu. Devletin onayladığı resimler tipik biçimde çalışan ya da spor yapan erkeklerle kadınları, siyasal toplantıları, siyasal önderleri ve Sovyet teknolojisinin başarılarını tasvir ediyordu ve bu eserlerin hepsi de natüralistik, idealize edici, bir tarzda, insanları genç, kaslı, ilerici, sınıfsız bir toplumun mutlu üyeleri, önderleri de kahraman olarak göstererek yapılmaktaydı. Sosyalist gerçekçi eserler genellikle devasa ölçeklerde tasarlanıp, kahramanca bir iyimserlik havası yayıyorlardı. Sosyalist gerçekçi eserler genellikle devasa ölçeklerde tasarlanıp, kahramanca bir iyimserlik havası yayıyorklardı. Sosyalist gerçekçi sanatçıların önde gelenleri Isaak Brodsky (1884-1939), Alexandre Deineka (1899-1969), Alexandre Gerasimov (1881-1963), Sergei Gerasimov (1885-1964), Alexandre Laktionov (1910-1972) Boris Vladimirsky(1878-1950) ve Vera Mukhina (1889-1953) gibi isimlerdi. 1930’ların ortalarında sosyalist gerçekçi resimlerin en popüler konuları, Stalin’in beş yıllık planlarının idealize edilmiş sonuçlarını sunan kolektif çiftlikler ve sanayileşmemiş şehirlerdi. 1930’ların sonlarında, ilk yoğun tasfiyeler döneminin başarıyla tamamlanmasıyla birlikte büyüyen “kişilik kültü” nü yansıtacak şekilde Stalin portreleri de yaygınlaştı. Stalin’in gözde ressamlarından Alexandre Gerasimov, 1938’deki Sanatçılar Birliği’ndeki konuşmasında bunu açık bir şekilde ortaya koymuştu. Halk düşmanlarının, Troçkist-Buharinci güruhunun, sanat cephesinde aktif olup Sovyet sanatındaki gelişmeleri engellemek ve durdurmak için her yola başvuran faşlist ajanlarının maskesi Sovyet gizli servislerimizce düşürüldü ve nötralize edildi. 2.Dünya Savaşı sonunda, 1934’ten beri Stalin’in kültürel alandaki sözcülüğünü yapan Andrei Jdanov (1896-1948), Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 1946’da benimsediği ve daha da kısıtlayıcı bir dizi karar almıştı. Jdanov bu kararlarla, özellikle Rus milliyetçisi bir sanatı desteklemekte, Batı’dan gelenler başta olmak üzere bütün yabancı etkileri yasaklamakta ve hükümetin sanatları daha sıkı denetleme çağrısında bulunmaktaydı. 1946-48 yılları arasında Jdanov, “ideolojiyi görmezlikten gelmek ve Batı etkisinin yıkıcı etkilerini taşımak”tan suçlu saydığı bütün yazarlar, müzisyenler, sanatçılar, entelektüeller ve bilimcileri tasfiye etti. Stalin’in 1953’teki ölümüyle bazı kısıtlamalar kaldırıldığı halde sosyalist gerçekçilik, Sovyetler Birliği’nin has üslubu olarak kalacak ve Mihail Gorbaçov’un 1980’lerin ortasındaki glasnost (açıklık) politikasına kadar da uyduları etkinliğini gösterecekti. 1937’deki birinci
Sovyet Mimarlar Birliği Genel Kongresi, üyelerini sosyalist gerçekçi ilkeleri
mimarlık alanına uygulamaya çağırmıştı. En yeni inşaat teknikleri kullanılıp
posası çıkmış burjuva geçmişinin geleneklerinden kurtularak her bina tipine
uygun, yerel ihtiyaçlara dayalı yapılar tasarlamalıydı. Ortaya çıkan
sonuçların da milliyetçiliğe uygun ve anıtsal olması gerekiyordu. Moskova
metro sitemi, savaşın patlayışıyla bütün diğer çalışmalar durdurulduğunda
bile inşaatı sürdürülen, son derece önemli bir örnekti. Modern Çağda Sanat, Amy Dempsey, Çeviri: Osman Akınhay, Akbank Yayınları |
Soyut Dışavurumculuk |
Soyut Dışavurumculuk (Soyut Ekspresyonizm) Soyut Ekspresyonizm'in öncüleri, birbirleriyle karşılıklı ilişkileri olan kimselerdi. Bunlardan biri olan Tobey, Amerika'nın batı kıyılarındaki Seattle'da yaşamış ve yapıtlarını bu kentte vermişti; ancak onun tüm çalışmaları New York'ta da biliniyordu. Söz konusu öncülerin diğerleri New York'luydu. Bunların hiçbiri genç değildi: soyut Ekspresyonizm'in en önemli yılı olan 1948'de ortalama yaşları kırk'ın üzerindeydi: Tobey 58, Rothko 45, de Kooning ve Still 44, Gorky ve Newman 43 (Gorky aynı yıl intihar etti), Kline 38, Pollock ve Motherwell 35 yaşındaydılar. Gorky, de Kooning ve Rothko birer göçmendi; de Kooning ülkeye öğrenim görmüş bir ressam olarak, yirmi yaşlarındayken gelmişti. Diğer ikisi ise daha küçük yaşta Amerika'ya göç etmişlerdi. Amerika'nın yerlileri olanlardan Tobey ve Motherwell, kozmopolit kimselerdi. Motherwell, Fransız şiirini ve estetiğini çok iyi bilen bir sanatçıydı. Önceleri Bahâî mezhebine mensup olan Tobey, 1920'ler ve 1930'larda bir süre Avrupa'da yaşamış, Çin'e ve Japonya'ya da giderek, Uzakdoğudaki bir Zen manastırında bir ay kalmıştır. Jackson Pollock, boyaları damlalar halinde akıtarak, bir önceki yıl yaptığı resimlerini, Ocak 1948'de ilk kez sergiledi. De Kooning'in sonradan söylediği gibi bu resimlerle Pollock adeta "buzları eritmişti", ve resimlerdeki simgelerle bunları ortaya çıkaran resim yapma eylemi, bu akımın dışında kalan ressamların yeni sanatı anlamalarına yol açmıştı. Bunlar, ressamın yere serilen geniş tuvaller üzerine bir teneke kutudan ya da bir ölçekten boyayı damlatarak, dökerek yaptığı resimlerdi. Tuval üzerindeki izler, ona çeşitli açılardan yaklaşan, kolunu çeşitli yönlerde sallayarak, elini tuval yüzeyinde dolaştırarak boyayı saçan ressamın hareketlerini kaydetmiş oluyordu. Beyin, ruh, göz ve el; boya ve resim yapılan yüzey birbirleriyle
adeta candan bir kaynaşma halindeydi. Resim, doğrudan doğruya ya da simgesel
bir biçimde `temsil edilen şey' olmaktan çıkmış; ressamın hareketlerinin
izlerini taşıyan, onun anlatmak istediklerini boyanın `izleri'yle ortaya
koyan ve bir zaman süreci içinde onun tüm hareketlerinin aynı andaki
`hareketsizliği'ni veren bir alan olmuştu. Dünyanın her yerindeki
eleştirmenler, bu sanatı sarsıcı olarak nitelediler. Onların bu
tutumları daha sonra modern sanatı tapma derecesinde yüceltmeleri kadar
tuhaftır. Haber patlar patlamaz pek çok genç ressam, bu öncü sanatla ilişki
kurdu ve boyayı yabanıl yöntemlerle kullanarak, duygularını bireysel olarak
ifade etme yollarını aradılar. |
Soyut sanat |
Abstrak sanat da denilmektedir. Doğa görüntülerine bağlı olmaya sanat. 20. y.y.’ın resim ve heykel anlayışında yeni bir dünya görüşüdür. Soyut sanat, eşya ve canlıların görünüşlerinden faydalanmayı reddedip, resimde renk, çizgi ve düzlemleri düzenleyerek bunlarla heyecan verici kompozisyonlara ulaşmayı amaç edinir. Kandinsky’e göre müzik kompozitörü nasıl ses birimleri olan notaları kompoze ediyor ve soyut bir anlamda heyecanını anlatabiliyorsa. resim de renk lekeleri, siyah beyaz tonları ve boya maddesinin görünüş olanları ile heyecan verici anlatımlara ulaşabilir. Yüzey, çizgi ve renk ile bu anlayış konstrüktivizm’i de ortaya çıkarmıştır. Soyut sanat’ilk ortaya atan 1910 yılında Kandinsky’dir. Abstrak sanat fikri ilk olarak 19 y.y.’ın ilk yarısında Romantik devirde ortaya atılmıştır. İlk abstrak heykelde Archipenko tarafından yapılmıştır. Bugün bu alanlarda yapılan çeşitli açıklamalarla abstrak sanat ile non-figüratif sanatı birbirinden ayırmak surumu ortaya çıkmıştır. Abstrak sanat, sonuç bakımından soyut görünüşlü olmakla beraber, başlangıçta sanatçı bir doğa esini ile ya da niyeti ile başlayabilir. Yani resmin başlangıcı doğadan, sonu ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Halbuki non-figüratifte, başlangıçtan itibaren doğaya bağlı olmadan bir çalışma söz konusudur. [ (M. Seuphor. L’art Abstrait, 1949; A. Herbin, L’Art Non-Figuratif, Non objectif, 1949; W. Haftmann, Malerei im XX. Jahrhundert, 1954.] |
Söve (söğe) |
Duvarlardaki pencere ve kapı boşluklarının iç yanlarına oturtulan, kapı ve Pencere kanatlarının takıldığı çerçeve. Kapı ya da pencere kasası. |
Söve pervazı |
Sövenin duvar kısmına dönen kısmı. Kapı ve pencere boşluğunun duvar sathındaki çerçevesi. Bir kapı ya da pencereyi dıştan kuşatan pervaz. |
Speos |
Eski Mısırlılarda kayalar içine oyularak yapılan tapınaklara denir. |
Stalaktit |
(karnas, mukarnas). |
Statik |
Kuvvetlerin dengesi ile ilgili kanunların bilim 1. Sanat eserinde kuvvetlerin dengesi ile yapılmış eserlere statik eser denir. |
Stil |
sözcüğünden alınan bu stil sözcüğü eskiden dil için kullanılırdı. İlk alarak 18. yüzyılda güzel sanatlar için kullanılmıştır. Stilin esas olarak iki anlamı vardır. 1— Sanatçının eserlerindeki müşterek anlatım tarzı. 2— Devirlerin bütün sanat eserlerinde bulunan ortak unsurları ve anlatım tarzı. Yani üslup anlamında dilimizde kullandığımız stil kişisel üslup ile çağ üslubu olarak yukarıda açıkladığımız gibi iki kısma ayrılır. |
Stilizasyon |
( üsluplaştırma). |
Stilize |
Karakteri kaybolmadan basitleştirilmiş tezyini ve şematik hale sokulmuş biçim ya da motif. Bu sözcük ayrıca “Üslüplaştırılmış” anlamına gelir. |
Stüko |
Tutkalla karıştırılmış alçı ve mermer tozundan mürekkep, mermere benzeyen karışım. Ustuka da denir. Yalancı mermer, yani taklit mermer yapmak için kullanılır. Stüko duvar kaplamaların ile duvar ve tavan tezyinatında kullanılır. |
Stupa |
Hindistan ve güney doğu Asya ülkelerindeki bir tapınak çeşidi. Künbet biçiminde olup zamanla çok çeşitli formlar almıştır. İçinde Buda’ya ait eşya saklanır. Tapınma stupanın etrafında olur. Stupalar zamanla gelişmiş ve yükseldikçe incelen kuleler haline gelmiştir, Güney Doğu Asya sanatının bu mimar örneklerinde biz barok üslubunun bütün özelliklerini görmekteyiz. Bu eserleri Avrupa’nın Gotik kiliseleri ile karşılaştırmak gerekir. |
Su |
Şerit halinde kenar süslemesi, tezyinatı. |
Suluboya |
Şeffaf renkli bir resim boyası olup su ile karıştırılarak fırça ile kağıt üzerine çalışılır. Suluboya kağıdı, pergament “parşömen kağıdı”dır. İlk olarak M.Ö. 2. binde Mısır’ı “Ölülere ait kitaplarında suluboya resimler görülüyor. Ortaçağ din kitaplarındaki minyatürler de suluboya olarak yapılırdı. İlk suluboya manzara resim 15. y.y.’da Dürer’indir. Ondan sonra Avrupa resminde 18. y.y.’da İngiltere’de Gitrin ve Turner olarak üstatça eserler yapmışlardır. 19. y.y.’dan bu yana s. gittikçe resim alanında önemli yer almıştır. Suluboya yapımında arap zamkı, gliserin, kitre, nöbet şekeri ile suda karışan boyalar kullanılır. |
Sunak |
Kurban taşı ya da kurbongah da denir. Eskide putperest üzerinde ilâhlara adadıkları kurbanları kestikleri taş. |
Sundurma |
Daha çok kapıları önüne eklenen ve genel anlamı bakımından kapı revakına benzeyen direkli, üç yanı açık, üstü meyilli saçakları ileri doğru çıkıntılı olan kısım. (çatı). |
Sundurma çatı |
Yalnız tek bir tarafa eğilimi olan çatı biçim |
Sun’i mermer |
(stüko ) |
Sur |
Eskiden şehirlerin, düşman hücumlarında korunması için etraflarına yapılan yüksek duvarlara denir. |
Sülüs |
Nesih’e benzeyen fakat kendine mahsus oran ve biçimleri olan, kalınca yazıya denir. |
Süprematizm |
Süprematizm,
Rus ressam Kasimir Malevich’in
(1878-1935) 1913 ile 1915 yılları arasında tasarladığı bir saf geometrik
soyutlama sanatıydı. Malevich önceden neo-ilkel ve kübofütürist üslüplarla
çalışmış ve Mikhail Larionov’la Natalia Goncharova’nın etrafındaki çevrede
yer almıştı. Fakat 1913’te yeni bir radikal konuma geçti. Daha sonra
açıklayacağı üzere: “1913’te sanatı temsili dünyanın safrasından kurtarmak
için umutsuzca çaba harcarken, kare şekline sığındım.” Ne doğada ne de
geleneksel resimde rastlanabilen geometrik şekiller, özellikle kare,
Malevich’in gözünde görünümler dünyasından daha büyük bir dünyanın
üstünlüğünü simgelemekteydi. Malevich bir Hıristiyan mistiğiydi ve yurttaşı
Vasily Kandinsky gibi sanatın yapılması ve alımlanmasının, siyasal,
faydacı ya da toplumsal amaçlarla ilgili düşüncelerden kurtulmuş, bağımsız
bir tinsel faaliyet olduğuna inanıyordu; bu mistik ‘his’, ya da ‘seziş’
(insani duygulara karşıt olarak) en iyi, resmin temel bileşenleriyle
-saflaşmış form ve renk- yansıtılabilirdi. |
Süpürgelik |
Oda duvarlarının döşemeyle çepeçevre birleşen kısımlarında ve duvarın yüzeyinı bir sontip kadar aşan, 10—15 cm. yüksekliğindeki çıkıntılı, şerit halindeki kısım. Süpürgelik tahtadan, çimento harçtan ve mermerden yapılır. |
Sürrealizm |
Birinci savaşının ertesinde Fransa'da ortaya çıkan bir şiir ve sanat hareketi olan gerçeküstücülük, düzenin ve ortak kabullerin karşısına neşeli bir özgürlük anlayışı, hatta bir isyan ruhu çıkarır ve rüyadan, arzudan ve içgüdüden doğan yaratıcı gücü olabildiğince serbest bırakır. Psikanaliz bilgisi ve 1910-1920 yıllarının metafizik İtalyan resminin öncüsü Giorgio de Chirico'nun kafa karıştırıcı sanatı, 1924'den itibaren, Breton'un çevresinde gerçeküstücü resmi geliştiren mayalar olacaklardır. Max Ernst gibi dadacılar, Parisli gerçeküstücü grup tarafından billurlaştırılan yeni eğilime bütün deneyimlerini sunacaklardır Axis Gerçeküstücülüğün tarihsel macerası, komünizminkine koşuttur: komünün düşlenen anısı ve sanat ve şiir alanında buna eşlik etmiş olan dipten gelen dalgalar ( Rimbaud, Lautreamont) ile Leninizm, çok geçmeden de Troçkizm arasında kalan Andre Breton, Louis Aragon, Antonin Artaud, Rene Clever, Robert Desnos, Paul Eluard, Benjamin Peret, Francis Picabia, Philippe Soupault ve Tristan Tzara, Rimbaud'nun şu buyruğunu kabullenerek yeni anlayışın olabilirliklerini yaratacaklardır: kesinlikle modern olmak gerekmektedir. Gerçeküstücülük ne yeni veya daha kolay bir ifade aracı, ne de bir şiir metafiziğidir. Ruhu ve ona benzeyen herşeyi toptan özgürleştirmenin yoludur. Yazın ve sanatı kabul ya da yadsıma tartışmasından başlayan bu ayrılığı Freud, Einstein, Heisenberg, Broglie'nin bilimsel çalışmaları hızlandırmıştır. Ruhbilimin, gerekirciliğin, çağcıl verilerinden yola çıkarak, bilinçaltını, olağanüstüyü, düşün ve deliliği irdelemeye, gündelikle olan ilişkilerinin yazınsal yapıtlarda ortaya koymaya girişen gerçeküstücüler, gerçeküstücülüğü sanatsal bir okul olmaktan çok bilgi ve araştırma alanı olarak görürler. A.Breton kişiliği ve bilgisi ile 1789 ihtilalinin yöneticilerinden Saint-Just'ü anımsatır, gerçeküstücülüğü anarşik öznecilikten uzaklaştırarak nesnelerle özgür düşüncenin ve bilinçaltının buluştuğu bilimsel bir öğretiye dönüştürür. Akıldışılığın gerçekdışı yaşantıları, yazıyla nasıl dile getirilebilirdi? Bir düşü sadece betimlemek yetmezdi: çünkü bilincin denetimi burada araya girecekti. Bilinçaltı dünyasına daha rahatça girebilmek için, uyuşturucu maddeleri ve yapay uyutma yollarını denediler. Dadacıların sözcükleri rastgele seçip düzenleyerek, onlara belli bir anlam yüklemeden aralarında anlam etkileşimi sağlama, gizli ya da çok yönlü anlam kıvılcımları çıkarma yöntemini benimsediler. Aynı şey imgelerle de yapılabilirdi; bu yüzden sık sık 19.yy. Şairi Lautremont 'un bazı sözlerini kullandılar:'' bir dikiş makinesinin ameliyat masasında bir şemsiye ile rastlaşması olarak güzellik.' Her iki yöntem de -sözsel ve görsel- izleyicinin imgelemini anlam aramaya yönelterek, onun yaratıcı katılımını sağlamaya çalışıyordu. Norbert Lynton |
Sütun |
Ekseriyetle daire kesitli, ince, uzun tek parça, ya da parçalı; kaide, gövde ve başlık kısımları olan taşıyıcı mimari öğe. Sütun, taş, ağaç ve madenden yapılır ve şekillerine, yapılışlarına, durumlarına göre burma, yivli, deste, gömme, ikiz gibi ek isimler alırlar. Tek Taşıyıcı Öğeler: Sütun ve Ayaklar Örtüden gelen yükler tek tek noktalara toplanabildiği za¬man, taşıyıcı sistem, tek taşıyıcılardan meydana gelebilir, Bu öğeler, biçimlerine göre, sütun ya da ayak adini alırlar. Genellikle sütun tek parçalıdır. Ayak ise, ölçü bakımından daha büyük, duvar gibi örülerek meydana getirilen bir ta¬şıyıcıdır . Ayaklara, boyutları küçülmüş duvarlar olarak bakabiliriz. Gerçekten de Ayasofya'da kubbenin al¬tındaki büyük filayaklarının uzunlukları 11 metreyi, Süleymaniye'ninkiler 7.50 metreyi bulmaktadır. Sütunlar genellikle daire, kare ve çokgen planlı olur. Ayak ise, örtüden gelen yükleri alacak şekilde çok karmaşık biçimlere sa¬hip olabilir. Çokluk, taşıyıcı ayakların biçimleri, Gotik bir yapıda çok özgül olarak gözlenebileceği gibi, örtünün bü¬tün düzenini yansıtabilir. Ayakların da, duvarlar gibi, örtüye bağlı olarak biçimlen¬mesi, geleneksel strüktürde biçim yaratılmasını kontrol eden başlıca etmenlerden birinin örtü olduğunu göster¬mektedir. Başka bir deyimle, mekân tasarımı, yatay sınır¬landırmanın gereklerine en az düşey sınırlamanın koşul¬ları kadar bağlı olmaktadır. YEM |
Sütun sistemi |
Antik tapınak ve ondan mülhem yapılarda sütun ve çatı arasındaki bağlantı kısmı ile sütunların düzenine denir. İlk önce sütun sistemi tamamen süssüz olarak yani tektonik olarak düşünülmüşse de sonradan daha çok dekoratif unsurlarla birlikte kullanılmıştır. Sonradan Romalıların da benimsediği Yunanlılara ait olan 3 türlü sütun sistemi vardır. 1— Dor düzen (sistem). M.Ö. 625 yıllarında görülmüştü, Dorik sütunun yivli bir gövdesi olup kaidesi yoktur. Kenarları yukarı meyilli ince plak halinde bir başlık ile onun üzerinde kare biçiminde bir abak vardır. Dorik sütun sisteminin menşei bilinmemekte ise de Mikenlerle bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Bu taş sütun sistemi nin, ‘ağaç inşaat biçimlerinden esinlenerek sonradan taşa geçirildiği sanılmaktadır. 2—İyonik sütun sisteminin başlıca özelliği başlıklarda kenarlara doğru taşan kıvrık kısımlardır. Yivler de çubuk biçimindedir, İlk olarak Orta Yunanistan’da M.Ö. 570 de görülür, ve bina içinde bu sistem kullanılmıştır. Korint başlığı ise M.Ö. 400 yıllarında görülür. Korint başlığı akantus yaprakları ile dekoratif olarak yapılmıştır. Korent sütun sistemi ile iyonik unsurların birleşmesinden yapılan sütun sistemine de “kompozit” sütun başlığı denir. Bunun bir adı da “Roma düzeni”dir. |
Svastika |
(— gamalı haç). |
Şablon |
İçi boş kağıttan kesilmiş kalıp pot ron’un tersi. |
Şadırvan |
Camilerde, genel olarak avlularda abdest almak için yapılan üstü çadır ya da kubbe biçiminde örtülü, havuz biçimindeki haznesinin etrafında çepeçevre musluklar olan çeşme. |
Şahnişin (şahniş) |
Odaların sokak ya da avluya bakan cephelerinde yapılan üç tarafı pencereli cumba tarzındaki çıkmalara denir. |
Şale |
Ekseriyetle yüksek yerlerde yapılan, ileriye doğru çıkıntısı olan, geniş saçaklı ve balkonlu köşk. |
Şapel |
Küçük kiliselere ve ibadet için tahsis edilmiş küçük odalara denir. Vaftiz ve mezar şapelleri de vardır. |
Şasi |
Resim muşambasının, üzerine gerildiği tahta çerçeve. |
Şerefe |
Minarelerde gövdeyi çepeçevre dolaşan, kenarları korkuluklu. ezan okumağa mahsus kısım. Şerefeleri üç tane olan minareler de vardır. |
Şerit (su, bezeme) |
Kıvrılmış bir şerite benzeyen süs. Mimari tezyinatta kullanılan şerit ve kurdele biçimindeki motif. ( su). |
Şev |
Meyilli satıh anlamına gelir. Bir duvarın şevi diyince meyli kastedilir. Bir duvarın şevi içe ya da dışa doğru olur. Korniş şevi, pencere şevi, mazgal şevi sözcükleri vardır |
Yorumlar
Yorum Gönder