Lâbirent |
Aslı Yun. dır. Bu sözcük altında bilhassa Minos kralı tarafından Minotauros denilen bir boğanın bir çatı altına sokulması ve içinden çıkamaması için Giritte Knosos sarayında mimar Dadalos’a Labirent yaptırılmış efsanevi yapı verilen isimdir. Eski Mısırda da yapılan “Medinet el Fajum” adlı saray da bir labirent olarak bilinmektedir. Bunların dışında labirent geometrik karışık yollu süslere denir, içinden çıkılamayan karışık yollu binalara bu yüzden 1. denmiştir. |
Lâcivert |
Koyu mavi, ekseriya açık sarı, lekeli ve damarlı, yarı asil bir taş olan lazur taşından elde edilir. Eskiden küçük, kıymetli kaseler ve kuyumcu taşları yapımı için kullanılırdı. Bunların yanında intarsiya ve incrustation denilen kakma işlerinde de kullanılırdı. Aynı taş, Resim sanatında da outremer denilen lacivert renkte bir boyanın çıkarılması için, dövülerek toz haline getirilir. Buna doğal outramorin denilir. |
Lahit |
Sarkophog deyimi
Yunanca “et yiyici” anlamından gelmektedir. Taş, kil, ağaç, ya da bronz ile
kurşundan örneklerini gördüğümüz lahit içine ölülerin konulduğu bir mezar
sandukadır. Lahiti aşağı yukarı bütün ülkeler ve halklar eski çağlardan bu
yana kullanmışlardır. Mısırda Eski imparatorluk çağında lahit bir ev
biçiminde yapılırdı. Ancak sonraları 1ahit biçiminin insan vücudunun dış
hatlarını aldığını görüyoruz. |
Lağım |
Kentlerde evlerin pislik ve sularını akıtmağa yarayan büyük yer altı kanallarına denir. L. inşaatında Asurluların ilk örnekleri verdiklerini görüyoruz. Yunanlıların bu alanda yaptıkları örneklere rastlanmıyor. Etrüsklerde ise bugüne kalan lağımlara rastlıyoruz. Romalılar zamanında 1ağım inşaatı şehircilik planlarına göre yapılıyordu. Istanbul’da da Bizanslılardan kalma lağımlar görülmektedir. Lağımın diğer anlamı da bir kaleyi ele geçirmek için kazılan yer altı yollarıdır. |
Lâk — renkleri — boyaları — |
“rhus vernicifera” denilen bir ağaçtan çıkarılan bir renk ile madeni maddelerin boyanmasıyla elde edilen şeffaf bir boyadır. Bu ağacın üsaresi ile parlak soydam bir cila elde edilir. İlk zamanlarda bu lâkin yalnız siyah ve kırmızı renkleri vardı. Sonraları altın ve gümüş rengine benzeyen tozların ilavesi ile yeni bir rengi elde edilmiştir. Eğer 30-60 tabaka sürülürse “kesilebilir tabakalar” elde edilir. Lâkı Çinliler bulmuşlardır. Bu ülkede lâkın M.Ö. 1000 yıllarına kadar izlenilebilen bir tarihi vardır. Lâkı Çinlilerden Japonlar almışlardır. Ancak Kore, Hint, İran ve Ortaasyada da bilinmekte olduğu anlaşılmıştır. Lâk işleri Avrupa. ya 17. y.y. ‘da getirilmiştir. |
Lâl rengi |
Fırfırı denen renk. Koyu vişne rengi olup hafif mora çolar. Eskiden beri çok değerli addedilmiş, İbraniler den sonra Romalı ve İranlı Hükümdarlar ve yüksek din adamları bu renkte giysiler taşımışlardır. Hıristiyan kordinal ve papaları da aynı renkte elbiseler giymişlerdir. Pourpe denilen 1. Pre- Rönesanston itibaren resimlerde çok sevilen bir renk olarak kullanılmıştır. Lâl elde edilmesi güç olduğundan çok kıymetli addedilmiş, ressamların paletlerine azar azar papalar ve krallar tarafından konulmuştur. |
Lâle devri |
(1711—1730) III. Sultan Ahmet zamanında İbrahim Paşanın sadrazamlığı sırasında Avrupa’daki Barok üslup etkisinin görüldüğü ve tezyinatta eğlence hayatında lalenin aldığı önemle bu isim bu devre verilmiştir. Lale devri ile Türk klasik sanatı Avrupa’nın Barok etkili sanatı altında sönmüş ve Osmanlı sanatı böylece kendi organik gelişiminden ayrılarak bir daha etkisinden kurtulamayacağı Avrupa sanat üslübu çemberine girmiştir. Halbuki 1700 tarihlerinden önce Türk-Osmanlı sanatı kendine özgü bir Sanat üslubu yaratmış ve bu üslup bütün İslam âlemini ve hatta Batı dünyasını etkilemişti. |
Lâma |
Buda dininde rahiplere verilen bir unvandır. En büyüklerine de Dalay Lama denilir. |
Lâma demiri |
Bir çeşit inşaat demirine denir. |
Lâmba açmak |
Bir tahtanın diğer bir tahtaya geçme suretiyle birleştirilmesinde, erkek çıkıntının içine gireceği yere dişi yuva açılmasına denir. |
Lambri |
Mermer, taklit malzeme ve bilhassa tahtadan duvar kaplamasıdır. Lambri ince latalar halinde duvara aplike edilir. |
Lanternon |
(Kubbe feneri). |
Laokon (Laokoon) |
Truvalı bir papaz olup, Truva şehrinin dışında düşmanlar tarafından yapılan ve içine düşman askerlerinin yerleşiği atın şehre alınmaması için halkı uyarmıştı. Truva kentinin tahrip edilmesine karar veren tanrıların gönderdiği iki yılanı Laokon ve oğulları öldürdüler. Bununla ilgili efsaneyi Rodoslu heykeltıraş olan Hagesandros Polydoros ve Athanadoros M.Ö. 50 yıllarında bir heykel grubu halinde kompoze ettiler. Bu grup, Hellenistik sanat denilen Yunan barok üslubunun en güzel örneği olarak gösterilmektedir. Bu Laokoon heykeli halen Vatikan müzesinde olup muhtemel olarak kopyadır. Heykel 1506 da Roma’da bulunmuştur. |
Lâta |
Eni kalınlığından fazla olan keresteye denir. |
Latararium |
Roma evlerinde yapılan küçük tapınak |
Lavanta mavisi |
Lavanta çiçeği renginde bir mavi. Resim boyaları arasında bu renkte bir boya yoktur. |
Lavi |
Tek renk sulu boya ve fırça ile yapılan leke et kili bir resim tekniğidir. L. dob çok ağaç uçla yapılmış desenlerde, leke ile kontrast olanaklar ve oylum etkisi sağlaamk için kullanılmaktadır. Lekelerin çizilmiş desene ışık-gölge etkisi sağlaması yüzünden lavi tekniğinden bilhassa Barok resmi çok faydalanmıştır. Rembrand’ın desenleri, Japon’ların tek renkli siyah beyaz laviIeri bunun en güzel örnekleridir. |
Laytmotif |
Motiflerin akışı arasında muayyen aralıklarla tekrarlanan esas motif. Bir kompozisyona tekrar ederek özellik veren tema. |
Leke |
Resim yüzeyi üzerinde boya ile yapılmış iz L. izlenime dayanan bir fırça tuşu halinde resimde yer alır. |
Lekecilik |
Fr. “tache” sözcüğünden alınmış bir sözcük, sanatçının düşünmeden ve rahat bir şekilde attığı boyaların tuval yüzünde meydana getirdiği lekelerin etkisine dayanan anlayıştır. Taşizm = lekecilik. L. sözcüğü ilkkez 1950 de fransız sanat yazarı Michel Seuphor tarafından kullanılmıştır. Seuphor 1. olarak sürrealist otomatizmden doğan ve ekspressiyonizmin soyuta yönelmiş olan anlayışına” demektedir. Esas temsilcileri Wols, Jackson Pollock, Mathieu ve Tobey’dir. Lekecilik Bugün tekstil endüstrisini mobilya dekorasyonunu etkilemiştir. |
Lento |
Bir binanın temelleri için toprak içine temel olarak atılan ilk beton kirişler. Bunların üzerine bina beden duvarları yükselir. Duvar aralarına yapılan bu kirişlere ise hatıl denir, |
Limonluk |
Arkası bir duvara dayalı, önü ve üstü ile yanları cam ile kaplı odalara denir. Bunların her tarafı cam olanları da vardır. Soğuk olan ülkelerde böyle 1imonluklarda sebze de yetiştirilir. |
Linol oyma |
Düz baskılı grafik tekniklerindendir. Oyulan kısımların dışına, yani düz kalan kısımlara mürekkep sürülerek tek tek basılır. 1860 yılında İngiltere’de kat edilmiş bir yer muşambası ulan linolyum böylece grafik-resim teknikleri arasına girmiştir. |
Lir-Lura |
Eski Yunanlıların kullandıkları bir çeşit müzik aleti. |
Litografi |
Bir taş baskı, tekniğidir. Bavyera ile İsviçre’de çıkarılan ve yağı emen bir çeşit taş üzerine perdah yapıldıktan sonra, yağlı kalen ve mürekkeplerle suluboya ve yağlıboya etkisinde istenilen resim çalışması yapılır. Resim kuruduktan sonra sulu arapzamkı -nitrik asit karışımı bir sıvı bu taş üzerindeki resme sürülür. Böylece taşın resim yapılmamış kısımlarının tekrar yağ almasına karşı hassaslığı giderilir. Taşa mürekkep verildikten sonra üzerine konulan kâğıt ile presten geçirilince, taşın üzerindeki resim kağıt üzerine çıkar. Bu teknik, Bavyeralı Senefelder tarafından 1796-98 yılları arasında bulunmuş ve geliştirilmiştir. 1850 de fırça ile resim, 1itografi taşı üzerinde denenmiş ve renkli 1itografi de ilk olarak 1893 yıllarında İngres’den başka Delacroix, Daumier ve Gavarni, Goya ve Toulouse-Loutrec 1itografi alanında dikkate değer eserler yapmışlardır. Bilhassa çağımızda Picasso, Miro, Manessier gibi sanatçılar litografiye büyük önem vermişlerdir. L. için lito kalemi ile “tuşe mürekkebi” denilen yağlı fakat su ile eriyebilen bir mürekkep de kullanılır. Litografi için bugün taş yerine çinko plakalar kullanılmakta ve ayni asitleme ve basma tekniği ile aynı sonuçlar alınmaktadır |
Livan (eyvan) |
L. Arap ve Iran camilerindeki eyvanlar için kullanılmıştır. |
Loğ |
Löktaşı da denir. Düz damların üzerindeki killi toprağı bastırıp sertleştirmek için kullanılan silindir biçimindeki ağır taş. Yuvak, kaltaban gibi sözler hep aynı anlamda, kullanılmaktadır. |
Loğduraç |
Lloğ’u çeken sap. |
Loggia |
Bir evin ya da binanın önüne getirilmiş fil ayaklar ya da sütunlar üzerinde oturulmuş, üstü kubbeli, önü kemerli revaklı galeriler. Bunlar galeri olarak Ortaçağın Gotik ve Roman kiliselerinde bulunur. |
Lonca |
Eskiden yapı işçilerini ve bezeme gustolarını içine alan, işçi ve ustalar için kararlar alan, onlara kalfalık ve ustalık salahiyeti veren bir dernek. Buna bizde eskiden esnaf loncası denirdi. |
Lottinoplasti |
Bir kalıp alma tekniğidir. Kabartma üzerine kokolalı ince bir kağıt yayılır. Bir elbise fırçası ile alttaki kabartmanın yüzeyine kâğıt intibak edinceye kadar uğuşturulur. Kâğıt kuruduktan sonra çıkarılır ve bir kalıp olarak ve döküm için kullanılır. Bu teknik 1835 yılında Lottin de Laval adında bir Fransız tarafından bulunmuştur. Bilhassa arkeologlar tarafından kullanılmaktadır. |
Lotus sütunu |
Eski Mısırda bil hassa Karnak tapınağında kullanılan ve başlıkları Lotus nebatının yapraklarından esinlenmiş bir sütundur. |
Louis üslupları |
XII. Louis’den XVI. Louis’ye kadar olan Fransız krallarının mimari, möble ve tezyini sanatlarına denir. |
Lüle |
Eskiden su borularının ağzına, suyun aktığı yere konulan ölçülü boru. Osmanlılar zamanında bir ya da iki lüle’lik su akıtan borularla evlere su verilirdi. |
Lüle taşı |
Su ile yumuşayan, işlenmesi kolay bir taş. Ağızlık v.b. eşyalar bu taşıyan yapılır. Eskişehir de bol miktarda çıkmaktadır. |
Lüleci çamuru ya da kili |
Heykel ve çömlek gibi eşyaların yapılması ve pişirilmesinde kullanılan bir kildir. (kil) çeşitli renklerde olur. |
Yorumlar
Yorum Gönder