ATATÜRK' ÜN SANATA VERDİĞİ ÖNEM


ATATÜRK VE SANAT EĞİTİMİ


Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda çocukların, gençlerin ve halkın sanat eğitimi önemli bir devlet sorunu olarak ele alınmıştır. Atatürk’ün söylev ve demeçleri, bu yaklaşımın izlerini taşır. Atatürk’ün eğitim ve sanat eğitimi ile ilgili sözleri incelendiğinde onun çok güçlü bir eğitimci ve eğitim bilimci kişiliğe sahip olduğu, çağının eğitsel gelişmeleri konusunda bilgili olduğu açıkça görülür. O, bir ulusu bütünleştiren ve güçlü kılan temel ögenin kültür olduğu; kültür birliği amacı çevresinde bütünleşen ulusların ekonomik, politik ve toplumsal alanlardaki sorunları daha kolay çözebilecekleri inancındadır. 1921’de -henüz Cumhuriyet’in kurulmadığı savaş yıllarında- Ankara’da Maarif Kongresi toplanmıştır. Atatürk açılış konuşmasında, yüzyıllarca süren yönetim boşluklarından kaynaklanan sorunların çözümlenmesinde en büyük görevi kültür ve eğitime vermiştir. Millî eğitim programlarının geçmişten, Doğu’dan ve Batı’dan gelebilecek tüm olumsuz etkilerden uzak olması gerektiğine dikkatleri çekmiştir. Ona göre ulusal dehamızın tam gelişimi ancak böyle tam bağımsız bir kültür ile sağlanabilir. Kültür, ulusun yaradılışı ile uyumlu olmalıdır. Atatürk’ün vurguladığı bir başka olgu; eğitim ve öğretimde uygulamalı yöntemlerin kullanılması, öğrenilenlerin yaşamda geçerli olması zorunluluğudur. Atatürk, 1 Mart 1923’te TBMM’nin açılış konuşmasında eğitimin uygulamalı ve yaşamsal olmasını önerir: “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntemin amacı; bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da uygarlık zevkinden çok, yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, işe yarar ve kullanılabilen bir araç durumuna getirmektir... Uygulamaya dayanan ve yaygın bir eğitim için yurdun önemli merkezlerinde çağdaş kitaplıklar, çeşitli bitki ve hayvanları içine alan bahçeler, konservatuvarlar, atölyeler, müzeler, galeriler, sergi salonları kurmak gerekli olduğu gibi ilçe merkezlerine dek bütün yurdun basımevleriyle donatılması gerekmektedir.” Atatürk, bu sözleri ile aynı zamanda sanat eğitiminin yaşamsal önemini de göstermiştir. Eğitimin tüm alanları için geçerli olan bu önermeler, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma” ülküsünde önemli bir işlevi olan sanat eğitimine de önem verileceğinin bir göstergesidir. Atatürk, 1924’te Öğretmenler Birliği Kongresi’nde yaptığı konuşmada öğretmenlere hedefi, Tevfik Fikret’in dizeleri ile göstermiştir: “Hiçbir zaman aklınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” Hedef; düşüncede, duyguda ve anlayışta özgür kuşaklar yetiştirmektir. Atatürk’ün bu sözlerine göre uygarlık yolundaki başarı, öğretmenlerle kazanılacaktır. Gerçek zafer, bilim ve sanattaki yaratıcılığa yolları açmakla sağlanabilir. Özgür düşünen gençler yetiştirilecektir. Buluş ve yaratıcılık yeteneği, yaşamsal bir olgudur. Buluş ve yaratıcılık için kesinlikle kültürlü olmak gerekir. Bu açıklamalar, çağına göre çok ileri ve üst düzeyde anlamlar taşımaktadır. O günlere olduğu gibi bu günlere de yol gösteren görüşleri içermektedir. Atatürk, “çağdaşlık” olgusunun sanatla özdeş olduğu ve ulus bireylerinin çağdaşlık düzeyinde donanımı için eğitim ve sanat alanında sağlam temeller atılması gerektiği inancındadır. Birçok alanda olduğu gibi bu alanda da yetişmiş insan, uzman yoktur. Batı örnek alınacaktır ama taklit edilmeyecektir. Batı’nın izlediği yol ve yöntemler, ülke koşullarına uygun olarak kullanılacaktır. Cumhuriyet’in kısa zamanda başarıya ulaşması için en akılcı yol budur. Bu görüşe koşut olarak Batı’dan uzmanlar çağrılır, eğitim almak üzere Batı’ya öğretmen ve öğrenciler gönderilir. Bunların sonucunda sanat eğitiminde de çağdaşlığın temel taşları olan yasalar, yönetmelikler çıkarılır; okullar, müzeler açılır; kurslar düzenlenir; temel kurumlar, kurullar oluşturulur. Eğitim sisteminin temel sorunlarından biri olan öğretmen yetiştirme işi, Cumhuriyet’le birlikte önemle ele alınır. 1926’da Türkçe öğretmeni, 1932’de resim öğretmeni, 1937’de müzik öğretmeni yetiştiren bölümler Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü çatısı altında açılır. 1927 yılında açılan pedagoji bölümü ise eğitim yönetimi ve denetimi alanında eleman yetiştirme görevini üstlenir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924) ise çok parçalı ve dağınık eğitim sistemini bütünleştirmek ve geliştirmek gereksinimi ile çıkarılır. Müzeler; sanatsal ve kültürel zenginliklerin korunması, gelecek kuşaklara aktarılması, sanat ve kültür eğitiminde yararlanılması yönlerinden etkili kurumlardır. Müzeler, Cumhuriyet’le birlikte önemsenir. 1921’de Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1927’de Ankara Etnografya Müzesi, 1937’de İstanbul Resim Heykel Müzesi kurulur. 1935’te Ayasofya Müzesi, halkın ziyaretine açılır. Ayrıca eğitim araçları, öğretmen kitaplığı, okullarda yaptırılan öğrenci çalışmaları, eğitsel etkinlikleri gösteren fotoğrafları kapsayan Mektep Müzesi 1926’da Ankara’da açılır. Bu müze ile öğretmen ve öğrencilerin eğitim-öğretim konusunda bilgilendirilmeleri hedeflenmiştir. Bu kapsamda Cumhuriyet’in 10. yılında “Seyyar Terbiye Sergisi” adıyla oluşturulan Eğitim Sergisi, bir tren katarı ile yurdu dolaşır. Atatürk, çağdaş ve uygar bir ulus yaratmak için gereken her şeyi, yapıtını oluşturan bir sanatçı yaklaşımı ile en ince ayrıntılarına dek düşünmüş bir liderdir. Yalnızca Atatürk’ün yaşadığı dönemde girişilen yeniliklerin bir bölümüne bakıldığında bile hiçbir şeyin rastlantısal olmadığı açıkça görülmektedir. Bu dönemde kültür, sanat, eğitim alanında gerçekleştirilen işler; çağdaş bir toplum oluşturmada kültürün temel alındığının kesin kanıtıdır. 

http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,80349/ataturk-ve-sanat-egitimi.html



Yorumlar